Kara haber tez yayıldı. Denizli Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Alper’in elim bir trafik kazası neticesi hayatını kaybettiğini öğrendiğimde daha olayın üzerinden yarım saat bile geçmemişti. O andan itibaren tanıyor ve gözlerinin içine bakarak elini sıkmış olmanın hüznü ile onuru arasında gidip geldim.
Görevine yeni başladığı zamanlar Pasvak adına nezaket ziyaretinde bulunmuştum. Anadolu’nun kırsalından çıkmış, başsavcılık gibi bir makama ulaşmış, bir taraftan devleti temsil ediyor olmanın ağırlığını taşıyor ve yansıtıyor olmak, diğer taraftan özünden hiçbir şeyi değiştirmemiş yağız bir delikanlı kalmak nasıl olursa işte öyle idi. 15 Temmuz darbesi gecesi ve sonrasında aldığı inisiyatif ve duruş ile bu iki özelliğini somut bir eyleme dönüştürmüştü. Üniversitemizde yapılan darbe panelinde dinlemiş ve o günlerde yazdığım köşe yazımda şöyle demişim.
“Denizli Cumhuriyet başsavcısı Mustafa Alper de benzer şekilde, bu tür kalkışmalarda devletin savcısının nerede olması gerektiğinin bilinci içinde hiç tereddütsüz pozisyon almıştı. Türkiye’nin ilk fetö kalkışması iddianamesini hazırlayarak bu pozisyonunu taçlandırmıştı. Delilsiz hiçbir işlem yapmadıklarını özellikle belirtti. 27 Mayıs darbesinde önce idam kararı alınıp, sonra hukuka uyduruluşundan, 12 Eylül darbesinin yargılanmasına uzanan süreç, artık Türkiye’de darbe olmaz kanaati oluşturmuşken, ortaya çıkan bu kalkışmanın şaşkınlığını yaşıyorduk.”
Panel sonrası bana takılmıştı. “Hocam bir göründünüz sonra kayboldunuz beklerim” dedi. Ortak bir dostumuzun organizasyonunda yemek yemek üzere karar kıldık. Birkaç defa daha cemiyet içinde karşılaştık ve hoş sohbet ettik, ama maalesef o yemeğe fırsat olmadı. Görevi başında iken elim bir trafik kazası neticesi kendisini kaybettik. Allah rahmet eylesin, görev şehididir inşallah, mekanı cennet olsun.
Şehadetinin ardından Emre Uslu denen fetöcü “Denizli Başsavcısı binlerce masum kadın çocuk genci içeri tıktı. Üstüne kamyon devrilmiş ölmüş. Yaşasın zalimler için cehennem.” diye bir tweet ile neşesini, kinini ve nefretini kusmuş. Bu ülkede bir kalkışma oldu, 250 civarında vatandaşımız şehit oldu. Bu büyük bir suç ve bu suçu işleyen suçlular var. Bunların kim olduğunu mahkemeler ortaya koyacak. Savcılar bu durumla ilgili olarak görevlerini yapacaklar. Neticesinin ne olacağını bekleyip göreceğiz. Rabbim böylesi durumlar için sabır tavsiye eder diye biliyorum. Ama Uslu denilen bu zat kendince bir mahkeme kurmuş, suçluyu bulmuş, cezayı da cehennem olarak belirlemiş. Böyle bir ruh hali için ne gerekiyor acaba. Ta başından beri İslam dışı olabilir mi? Yoksa darbe sonrası için kurduğu hayallerin kırıklığı ve hüsranı içinde olabilir mi? Hasta da olabilir pekala. Binlerce masum kadın ve çocuk tespitinde bulunmak için başka bir dünyada yaşıyor olmak lazım. Aman, O neyse ne de, artık bu kesimin ibadet kısmı işin bu yüzünü görsün dilerim. Hoşgörü ve diyalog diye çıkılan yolun vardığı yer fitne olmamalı idi. Demek ki her şey bir yalan ve kurgudan ibaretmiş.
Başsavcı Alper, 15 Temmuz gecesi göreve çıkarken evdekilere şu sözlerle veda eder. "Ben bugüne kadar hep helal lokma yedim ve size de helal lokma yedirdim. Devletin okullarında okudum. Ülkeme karşı sevgi ve saygımı hiç kaybetmedim. Şimdi ben gideceğim, geri dönmeyebilirim. Geri dönmediğim zaman anneniz size sahip çıkar. Annenize bir şey olursa anneannenize ya da babaannenize gidin. Bankamatik kartımı bıraktım, içinde maaşımdan arta kalan miktar var. 15 bin liralık banka hesap cüzdanını da verdim. Bunlar gelir geçer. 10 yıl, 20 yıl, belki 30 yıl sonra babanızın cenazesini alıp Demokrasi Şehitliği'ne defnederler. Korkmayın, babanızdan asla utanmayın."
İyi bilirdik, varsa bir hakkımız helal olsun, Sen de bize helal et…
Bu haber 1832 defa okunmuştur.