Hocalar tanıdım bilgi ile donanmış, tecrübeli, duruşu, konuşması çok şey anlatır; dinleyene, anlayana. Hocalar gördüm bilgili ve tecrübeli, bak, ben neler biliyorum havasında, ama öğrencinin alıp almadığı ile ilgisiz ve kaygısız. Hocalar tanıdım ne bildiğinden ne de bilmediğinden haberimiz olmayan.
Bir de bir hoca tandım yıllarca biriktirdiğini öğrencisine aktarma derdinde olan; Aram Sukyasyan.
Tıp fakültesi son sınıftayız. Cerrahi, çocuk,dahiliye ve kadın doğumdan oluşan dört ana branşın servislerine dağıtılıyoruz. Her servise gideceğiz diye bir şey yok. Dahiliye stajında bana hematoloji ve geriatri düştü. Hamatolojide de güzel günlerim oldu, ama geriatri bir başka idi. Öyle ki, dahiliye stajını takip eden stajım olan cerrahide de ne zaman boşluk bulsam, soluğu geriatride aldım ben. Zira orada nevi şahsına münhasır Aram hoca vardı. Komik adamdı vesselam. Vizitleri çok eğitici geçerdi. Aylarca takıldım da usanmadım, sıkılmadım. Dahiliye vizitleri problem çözmek gibidir. Hele birden fazla hastalığı olan geriatri hastaları; bir taraftan tanı konulacak, bir taraftan konulan tanıya yönelik tedavilerin bir başka hastalığa neden olmaması ya da var olan diğer hastalıklarını kötüleştirmemesine dikkat edilecek. Vizitlerinde sıralanırdık karşısına. Biz öğrencilerin ne düşündüğünü mutlaka sorardı, ki neyi bilip bilmediğimizi hem biz hem de kendisi öğrensin. Zamanla bana sormaz oldu. daha doğrusu en sonunda sorar oldu. bir de lakabım vardı onun nezdinde. “Sarı sen söyle bakalım” derdi. Severdi beni anlayacağınız. Ben de onu severdim. Vizitlerinden sonra servisteki toplantı odasına geçerdi. Onunla birlikte kahvesi gelirdi. Bi tane sigara yakardı. Onun ifadesi ile bu günün ilk ve tek sigarası olurdu. Onunla birlikte otururdum. Benim için büyük onurdu. Anlatırdı nereden nereye gelindiğini. Bir zamanlar İstanbul Üniversitesinin tek tıp fakültesi sadece Çapa imiş. Sonra Haseki’de bir tedavi polikliniği açılmış. Kendisi o polikliniğin hekimlerindenmiş. Medikal tedavi ağırlıklı çalışan bu poliklinikte çok şey öğrenmiş. Daha sonra ikinci bir fakülte kurulması düşünülünce nüvesini bu tedavi polikliniği oluşturmuş. Hikayenin gerisini galiba Prof Adnan Salepçioğlu hocadan dinlemiştim. Kendilerine kadim fakültede yer bulamayan genç hekimler, bu ikinci fakültede yani Cerrahpaşa da hoca olmaya gönüllü olmuşlar. Biraz da hırs yapmışlar, yetiştikleri fakülteyi ve yetiştiren hocaları geçmek iddiası ile.
Derslerinde hasta taklitleri yapardı. Gülmekten kırılırdık.Öğle arası, yani yemek arası bize tedavi dersleri anlatırdı. Böylesi bir zorunluluğu yoktu, ama dedim ya, O ne verdiği ile ilgili bir hoca idi. Bizi, o zamanların kaçınılmaz sonucu olan mecburi hizmete hazırlardı. Hipertansiyon tedavisini anlattığı bir derste, tuzun damarlar üzerindeki kümülatif etkisini anlattı. Hiç sofra tuzu kullanmasak ekmek ve yemeklerden aldığımız tuz vücut için yeterli imiş. Kendisi sofra tuzu kullanmıyordu. Ona o kadar inanır ve güvenirdim ki ben de kestim. Otuz yıldır sofra tuzu kullanmıyorum. Sağlık bakanlığı ancak şimdilerde ortalama tuz tüketiminin üçte bire düşmesi gerektiğini söylüyor ve sofralardan tuzluğu kaldırmaya çalışıyor.
Mezun olduktan yıllar sonra bir defa ziyaret imkanım oldu. Bir ilaç firması temsilcisi ilaç tanıtımı için yanına gelmişti. Onunla ilacın etki, yan etki, dozaj, ilacın önceki formu, şimdiki formu öyle güzel sohbet etti ki, tanıtımı Aram hoca yaptı, firma elemanı ile ben öğrendik.
Farsça kökenden gelen ismi huzur anlamında imiş. Gerçekten huzur veren biriydi. Hoca, 14 Mart Salı günü Feriköy Surp Vartanants Ermeni Kilisesinde yapılacak cenaze töreni sonrası Şişli Ermeni Mezarlığına defnedilecek. Bu memleketin tüm insanları için çok faydalı bir ömür geçirdiğine ben şahidim. Rabbim bunu takdir edecektir diye düşünürüm. Işıklar içinde uyusun.
Bu haber 1647 defa okunmuştur.