Rektörlük atama süreci ile ilgili olarak YÖK’ten gelen komisyon Üniversitemizin senato üyeleri, Denizli’deki oda başkanları ve bazı sivil toplum örgütleri ile görüştü. Rektörlük makamına bu defa talip olmamış, yani tarafsız biri olarak, ben de bu konudaki fikirlerimi kamuoyu ile paylaşmak istiyorum. Öncelikle bir Pamukkale üniversiteli olarak kendimi tanıtmak isterim.
1993 yılında Tıp fakültesine atanan ilk beş kişiden biriyim. İlk rektörlük seçimlerini 73 kişiyle yapmıştık. Üç defa rektörlük seçimlerine girdim. Sonuncusunda ikinci oldum. 17 sene anabilim dalı başkanlığı, sekiz sene üniversitenin işletme müdürlüğünü yaptım. Bunların yanı sıra Paüsem müdürlüğü, üniversite ve tıp fakültesi senato ve yönetim kurulu üyelikleri ve daha pek çok makamın yardımcı pozisyonunda yönetim ekibi içinde yer aldım. Sadece üniversite içinde değil, Denizli de çeşitli dernek ve vakıflarda üyelik ve başkanlık yaptım, yapmaktayım. Ulusal çaptaki derneklerde yöneticilik yaptım. Üniversitem ve içinde yaşadığım şehirle ilgili hep projelerim ve vizyoner bir bakışım oldu.
Rektörlük seçimleri kaldırıldı. Seçimsiz doğrudan atamanın güzel tarafı, öğretim üyelerinin birbirine düşüren süreçlerin ortadan kalkmış olması olacak. Nitekim vekaleten atanan Rektör, seçimle iş başına gelmediği için üniversitenin geniş bir kesimi ile çalışma çabası içinde.
Seçimsiz bir atama süreci, kadrosu üniversitemizde olmayan akademisyenlerin, yani üniversitemizi ve şehrimizi tanımayan akademisyenlerin makama talip olmasının önünü açtı. Buradan sağlıklı bir sonuç çıkacağını düşünmüyorum. Üstelik ikiyüzü aşkın profesörü bulunan bu Üniversiteden bir rektör çıkabilmelidir diye düşünüyorum.
Bu süreçlerin sorunlarından biri de konjunktürel adaylar. Hayatında rektörlük makamını hiç düşünmemiş, bununla ilgili bir vizyon ortaya koymamış kişilerin, konjunktürel olarak yüksek makamlarda tanıdıkları olması aday olmak için yeterli görülebiliyor.
Rektör adayı üniversiteyi ve şehri tanıyor, ülkeyi ve dünyayı biliyor olmalıdır. Asli görevi her ne ise bu konuda akademik, bilimsel ve örgütsel alanların en az birinde şehirde ve ülkede bir söz sahibi olmalı, tanınmalı, bilinmelidir. Makamlar iş ve çevre öğrenme, edinme yeri değildir. Zaten biliyor olmak gerekir. Kafada bir ertesi gün düşüncesi ve eylemi olmalıdır.
Maalesef her gelen rektör tepeden tırnağa kendi ekibi ile çalışmak istiyor. Üniversitelerde idari tecrübe bakımından her adaya yetecek kadar ekip kuracak liyakatlı eleman olduğunu düşünmüyorum. Yani bazı akademik ve idari personelden kim gelirse gelsin yararlanılması gerekir. Maalesef öyle olmuyor. Her yeni gelen önce eskinin tüm ekibini değiştirmekle işe başlıyor. Kurumun hafızası sıfırlanarak işe başlanıyor. Amerika’yı tekrar ve tekrar yeniden keşfeden bir uygulamamız var. Devlette devamlılık esastır sözü lafta kalmamalı. Tabii ki fetöcülerin tasfiyesi bu değerlendirmemin istisnasıdır.
Bu üniversitenin ve bu şehrin bende bir hikayesi var. Gün olur derli toplu yazarım kitap olur. O gün biri çıkıp bana, vakti zamanında susmuştun, demesin diye notumu düşmüş olayım.
Bu haber 2361 defa okunmuştur.