Cerrahpaşa’dan sınıf arkadaşlarımla zaman zaman yurt içi ve dışı geziler yapıyoruz. Bu sefer yolumuz Midilli adasına düştü. Gezi notlarımdan, “adalar nasıl Yunanistan’ın oldu”, “Sirtaki; nasıl bir müzik ve dans”, “ada ekonomisi” “somut kültürel mirasın korunması açısından Midilli ve Ayvalık” konularını içeren dört köşe yazısı çıkar. Ben “adak kültürü” üzerine yazmayı tercih ettim.
Midilli adasında kesif bir adak kültürü var. Birisi başmelek kilisesi Taksiriyaris olmak üzere iki büyük kiliseyi ziyaret ettik. Her ikisinde de adak kuyruğu vardı. Gönlünüzden kopan bir bedel karşılığı mum alıp dikiyor ve dilekte bulunup adağınızı adıyorsunuz. Adaklar bizden farklı olarak kiliseye bağışlanıyor. Dileğin yerine gelirse söz verdiğin hediyeyi, örneğin bir altın küpe diyelim, getirip kiliseye teslim ediyorsun. Bu hediyelerden müze oluşturmuşlar. Biri Türk, diğeri Yunanlı olan rehberlerimiz, bu dileklerin gerçekleşme ihtimalini inanarak ve yaşayarak anlatıyorlar. Örneğin adada düşen bir helikopterdeki yedi pilot canlı kurtulmuş ve bu durumu başmelek Taksiriyaris ‘in lütfüne bağladıklarından, bir f16 uçağını getirip kiliseye giden yolun kenarına hediye olarak yerleştirmişler. Asker kökenli Melih eniştemiz kulağıma eğiliyor, “önce kuyruğu vurursa kurtulma ihtimalleri çok yüksek” diye. Taksiriyaris kilisesinde dilek dileyenlerden dileği gerçekleşenler, Hz İsa’nın ikonunun önüne sürünerek gidiyorlar. Bu sürünme kilisenin dışındaki yoldan başlatanlar var.
İstanbul Büyükada’daki Aya Yorgi Kilisesi, her yıl 23 Nisan ve 24 Eylül günlerinde, dilek dilemeye gelen insanlarla dolup taşıyor. Bir televizyon programında görmüştüm dilek kuyruğundakilerin önemli bir kısmı Müslüman idi.
İnsanlarımız yaratanı ortak bilip, ister Hıristiyan, ister Müslüman aynı Allahın kulları olmaktan hareketle; yine adresin aynı olmasından hareketle mekandan bağımsız olarak ister kilisede, ister camide dileklerini diliyorlar. Halbuki azizlerden, meleklerden, erenlerden, yatırlardan ve hatta peygamberlerden dilek dilemek İslam dininin kendi öğretisinde yok. Peki neden böyle?
Şimdi biraz geriye gidelim. Antik çağda tapınaklar ve tapınak görevlisi rahipler vardı. İnsanlar bu rahiplerden istekte bulunurlardı. Buna karşılık maddi bedel öderlerdi. Anlaşılan bu gelenek Hıristiyanlığın içine girmiş. Değişen bir şey yok; tapınaklar ve kiliseler zenginleşmenin bir aracı. Vatikan başta olmak üzere kilisenin mal, mülk, para ve banka sahibi olması doğal karşılanıyor. Rehberimizin anlattığına göre Yunanistan’daki tapulu arazilerin % 70’i kiliseye aitmiş. Bu rakamı biraz abartılı bulsak da böylesi bir varlığın gerçekliği söz konusu.
Biz Türklerin de İslamiyetin içine soktuğumuz bir adak geleneği var. Günümüzde türbelere yapılan adaklar, İslamiyet’ten önce Kurgan’lara yapılırdı. Adaklar başta at olmak üzere canlılardan oluşurmuş. Adağın tamamı kurda kuşa yem olsun diye bırakıldığı gibi, sadece kalbi bırakılıp kalanı yenilmek üzere alıkonurmuş. Yani türbeye veya türbe görevlisine hediye edilen maddi bir varlık söz konusu değil. İslamiyet’te de adak vardır, ancak türbede meftun kişiden dilekte bulunmak yoktur. Fransa, İngiltere, İsveç, Almanya gibi kuzey Avrupa ülkelerinde adak yok. Görüldüğü gibi insanların davranışlarını kültür coğrafyası belirliyor. Nüanslar ise ihmal edilemeyecek kadar önemli…
Romanlar Taksiriyas’in kendi melekleri olduğuna inanıyorlarmış ve Mayısın ilk Pazar günü Midilli’ye ve Taksiriyas kilisesine akın ediyorlarmış. Mayıs’ın ilk Cuma günü Türkiye’de Hıdrellez olarak kutlanıyor. Bizim Roman vatandaşlar çalıyor eğleniyor ve gül ağacına yazılı dilekte bulunuyorlar. Hıdrellez günü, Sünni, Bektaşi fark etmiyor, insanlarımız türbeleri ziyaret ediyor, adaklar kesip, keşkek başta olmak üzere yemekler hazırlayıp yiyor ve iyi dileklerde bulunuyorlar.
Görüldüğü gibi İslamiyet ve Hıristiyanlık vahye dayalı ve ilahi olsa da, toplumlar gelenek ve göreneklerini dinin içine taşıyorlar. Ve hatta toplumlar kendi gelenek göreneklerine uyan bir dini seçiyorlar gibi. Adak kültürü açısından baktığımızda Türklerin İslam’da, Yunanlıların Hıristiyanlıkta karar kılmış olmaları tesadüfi değil gibi…
Bu haber 1852 defa okunmuştur.