Firmalar, şahıslar iflas edebilir. Peki, şehirler iflas eder mi? Evet ediyor. Bunun en popüler örneği Detroit. Tüm ekonomik yapılanmasını otomobil üretimi üzerine kuran Detroit Kenti, ABD otomobil üretim sektörü krize girip, General Motors ve Chrysler iflasını isteyince, şehir krize girdi. İşsizlik arttı, insanlar iş bulmak için başka şehirlere göç etmeye başladı, nüfus dörtte bir oranında azaldı, şehirde 78 bin terk edilmiş bina var, gayrimenkul fiyatları düştü. Sonuç olarak yeterince vergi toplayamayan Detroit şehri, sokak lambalarını bile yakacak parası olmadığı için 18,5 milyar dolar borç ile iflasını istedi. Ve beklenen sosyal kriz; cinayet oranları son kırk yılın en yüksek seviyesine çıktı. İnsanları mutsuz, gelecek konusunda karamsar.
Türkiye de iflas eden şehir yok, ama gerileyen şehirler var. Örneğin, 2011 gelişmişlik endeksinde ilk on il arasında olan Adana 2013 verilerine göre ilk on içinde artık yok. Onların yerini Denizli ve Muğla almış durumda.
Geçtiğimiz hafta sonu mesleki bir toplantı nedeniyle bir kere daha yolum Adana’ya düştü. Adana’ya bundan beş yıl önce de gitmiştim. Sabancı grubuna ait bir tekstil fabrikasının yerine inşa edilen Hilton Oteli’nde kalmıştım. Fabrikadan geriye bir baca kalmış. O fabrika Adana’nın başka bir yerine taşınmış değil, Sabancılar yatırım ağırlıklarını Marmara bölgesine kaydırdılar. Adana’nın bazı sokaklarından geçerken gördüğüm yapılar, bana burada zaman durmuş hissi uyandırdı. Öyle tarihi eserlerden bahsetmiyorum. Son elli yılda yapılıp zamanla fonksiyon dışı kalmış ev ve işyerlerinden bahsediyorum.
Sabancıların yatırımlarını Adana’dan, Marmara’ya kaydırmaları bana Abalıoğlu’nu çağrıştırıyor. Bildiğim kadarı ile, Abalıoğlu Holding yeni yatırımlarını Denizli’ye yapmıyor. Ege’nin başka illeri, Trakya ve Mısır’a yapıyorlar. Mutlaka haklı gerekçeleri vardır, ama illerin yatırım ve yatırımcı çekmek için birbiri ile yarıştığı bir dünyada, sonuç olarak yatırım kaybetmiş oluyoruz.
Tekstil katma değeri düşük, ama geniş bir pazarı olan; düşük kalifiyeli, ucuz iş gücü ile kotarılabilen; geniş kitlelere istihdam sağlayabilen bir sektör. Denizli tekstil endüstrisi ile doğru bir sektörden sanayileşme sürecini başlattı. Ucuz iş gücüne ve fason üretime bağlı olarak az da olsa sermaye birikimi sağlayabildi. Bu sermaye birikimi, mermercilik sektörüne hızlı bir giriş yapılmasını sağladı. Ancak tekstil sektöründe, arge ve inovasyona dayanmayan, katma değeri düşük ürünlerle, düşük fiyat rekabeti yapan Denizli, aynı yöntemi mermercilik sektöründe uyguladı. Üstelik bunu sadece dünyadaki rakiplerine karşı değil, aynı şehrin üreticilerine karşı da kullandı. Sonuçları ortada…
Jeotermal sıcak su kaynaklarına, soğuk su kaynaklarına ve sulanabilir tarım arazisine sahip Denizli’nin tarımda bir patlama yapması beklenir. Bu alanda kıpırdanmalar da yok değil. Ancak ben Denizli sermayesini tarım yatırımları konusunda bir tereddüt içinde görüyorum. Bunun nedeni tekstil ve mermercilik sektörünün gelip dayandığı nokta olmalı.
2002 de sekizinci sırada olan Adana, 2012 yılında 16. lığa geriliyor. Görünen o ki biz Adana’nın yerine ilk on arasına girerek bir başarı kaydetmiş oluyoruz. Bu başarı bizim yükselişimizden mi, yoksa Adana’nın düşmesinden mi diye kendi kendime sormadan edemiyorum.
Amerika’nın en büyük 11. Şehri; dünya otomobil sektörünün başkenti, dünyanın ilk 300’ü arasına giren üniversitesi ile iflas etiğine göre, biz neden hassas ve tedbirli olmayalım.
Bu haber 3735 defa okunmuştur.