Beni tanıyanlar birçok farklı alanda farklı işlerle meşgul olduğumu bilirler. Hatta aynı anda iki farklı işle meşgul olduğumu bile söyleyebilirim. Örneğin televizyonda film veya haber programı izlerken konuyu anlar anlamaz elime bir gazete alıp hem okur, hemde televizyonu takip ederim. Zira konuyu anladığım andan itibaren zamanın akışı yavaşlar ve boşa geçiyormuş hissine kapılırım.
Farklı alanlarda meşguliyette bulunmak hayatımın en avantajlı yönü. Bir meşguliyetin verdiği yorgunluğu diğeri ile telafi ediyorum. Vakıf, dernek, muayenehane, hastane, ameliyat, köşe yazmak, televizyon programı yapmak, web sitesi yönetmek…
Hayat her zaman istediğimiz gibi gitmez. Bazen uğraşılarınızdan biri yorar, hatta başarısız olursunuz. Başarısızlığın ardından şöyle bir soru sorulur “Ee şimdi ne yapmalı?”Halihazırda zaten yapmakta olduğunuz işler var ise, şimdi ne yapmalı sorusunu soramazsınız. Hayat devam ediyordur ve yapmanız gereken bellidir. Düşünmeye, üzülmeye fırsatınız olmaz.
Birden fazla işle uğraşmanın en olumsuz tarafı konsantrasyon eksikliğidir. Bir işe, tek işe konsantre olmazsınız/olamazsınız. Konuyu rektörlük seçimlerine getireceğim. Daha önce de iki defa rektörlük seçimlerine girdim. Bunların ikisindede diğer işlerimden zerre taviz vermeden süreci yürüttüm. Neticeleri pekde başarılı olmadı. Tarzım konusunda eleştiriler aldım. Üçüncü adaylığım bu eleştirilerden aldığım ders eşliğinde yürüdü. Hayatıma geriye dönük baktığımda, bir tıpta uzmanlık sınavı, bir de doçentlik sınavında iki üç ay kadar tek bir işe konsantre olduğumu hatırlıyorum. Bu seferki seçim sürecinde rektör adaylığına gerçekten konsantre oldum. Hasta kabul etmedim, sosyal sorumluluklarımın gereğini asgariye indirdim. Hatta, evim ile üniversite arasında radyoyu kapalı tuttum ki, kafamı meşgul etmesin. Belki aramam gereken biri, söylemem gereken bir söz aklıma gelir diye. Bu konsantrasyonun faydasını gördüm. Daha önce iki defa girdiğim ve bir varlık gösteremediğim seçimde bu defa ikinci oldum. Doğrusu ben ve beni destekleyenler atanacağım konusunda büyük umutlarımız vardı. Olmadı. Tabii iki olmama ihtimali hep vardı. Olmadı denileceği gün ile ilgili bir kaygı da vardı içimde. Dedim ya, ben hep birden fazla iş ile uğraştığım için olmadı denildiğinde uğraştığım işlerden sadece biri eksiliyor, hayat hiç bir şey olmamış gibi devam ediyordu. Tek bir işe konsantrasyonun sonrası nasıl olur? sorusunun cevabını da aldım. Hayat her halukardakaldığı yerden devam ediyor.
Tabii ki üzüldüm. Beni üzen iki şey var. Birincisi rektör olmam halinde ortaya koyacağımı düşündüğüm farkın reel olup olmadığının anlaşılamayacak olması. İkincisi, benden umudu olanların üzülmesi. Onların samimi paylaşımları ve destekleri üzüntümün yersiz olduğunu söylüyor. Bana destek veren arkadaşların hiç biri adı konulmuş, sözü verilmiş bir makamın hayalini kurmadı ki bir kaybın üzüntüsü olsun. Anladım ki “olan her işte bir hayır vardır” düsturunu içselleştirmiş bi dolu insan var bu kurumda. Genele bakınca durumu şöyle özetlemek mümkün; bir yarışa giriyorsunuz, yarışı birileri kazanıyor, ama siz kaybeden değilsiniz. Gerek üniversitenin içinde, gerekse İstanbul ve Ankara’da samimi, candan, kalıcı dostluklar kazandım. Hepsine canı gönülden teşekkür ederim.Bazı yaşanmışlıklar ve duyumlarım ise bende kalsın…
Denizli’ye hizmet etmek istiyorum. Benim hizmet isteğim şarta bağlı değil. Yani makam sahibi olma şartına bağlı değil. Her nerede ve ne iş yapıyorsam, bunu hizmet yönü ile değerlendirmeye devam edeceğim...