Ensar Vakfı Denizli Şubesinin bir daveti düştü telefonumun mesaj kutusuna. Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden Yard Doç Kemal Göz Hoca Mehmet Fevzi efendinin ahlak anlayışını anlatacakmış. Şu sıralar ahlak ve ahlakçılık üzerine düşünüyorum. Bu konuda kim ne anlatacaksa dinlemeye hazırım. Anlayacağınız toplantıya koşa koşa gittim.
Önce Mehmet Fevzi efendinin 1826 yılı Tavas doğumlu bir hemşerimiz olduğunu öğreniyoruz. Zamanın üniversitesi sayılan medresede ilim tahsil etmiş. Kazaskerliğe kadar yükselmiş. Biz de pek adet olmadığı üzere düşüncelerini yazıya dökmüş. 75 yıl yaşamış 76 yazılı eser bırakmış. Bu eserler Doç Dr Ömer Yılmaz tarafından çalışılmış ve bir kitapta toplanmış. Bana toplantı günü hediye edilen kitap Tavas Belediyesi eski Başkanı Dr Mehmet Karabay tarafından bastırılan ikinci baskısı. Bu vesile ile ondokuzuncu yüzyılın sonunda Osmanlı enteliyajansının içinde bulunduğu durum da bahse konu oluyor. Ne zaman bu konulara girilse, bir özden uzaklaşma tespiti ve öze dönüş özlemi dillendirilir. Entelektüellerin pozitifizim ve bu akıma bağlı olarak mensubu olduğumuz İslam dinini sorgulama ve hatta dinde reform talepleri ile, bu yaklaşımlara karşı çıkan grubun tartışması o günden bu güne sürüp gitmekte… Osmanlının batı karşısında gerilemesi bir gerçektir. Bu gerçeğin nedeni olarak bir tarafta özden uzaklaşma tezi, diğer tarafta bilimsel gelişmelerin ıskalanmış olduğu tezi üzerinden tartışmalar, kimi zaman karşı saflarda, kimi zaman yan yana süredursun, Osmanlının yönetiminden entelektüeline bir çıkış yolu olarak gördüğü, batılılaşma olarak adlandırdığımız batıyı taklit yöntemi bugünden düne çok rahat eleştirilebiliyor. Halbuki o dönemin insanının içine düşülen zor durumdan çıkmaya çabalarken kaosa düşmesi, savrulması anlaşılabilir bir durum. O günden bu güne geçen yüz yıllık süreye rağmen hala aynı yerde duruyor olmamıza ne demeli. Şu batının fennini alıp, gelenek görenek ve ahlak bakımından aslımızı korumak tezinden bahsediyorum. Gelelim yüz yıl önce yaşamış Mehmet Fevzi efendinin ahlak anlayışına. Bu vesile ile öğreniyoruz ki, Osmanlının son dönemlerinde bir ahlak tartışması var. Biz buna ahlaklı insan ve idareci özlemi var diye de bakabiliriz. Mehmet Fevzi efendi idareci sınıfının akıllı, bilgili, dindar, adil, iffetli ve merhametli olması gerektiğini söylüyor. Bu özelliklerin ahlak ve erdem başlığı altında zikredilmesini önemli buluyorum. Kimse kusura bakmasın ama Mehmet Fevzi efendi günümüz Müslümanlarının biraz ilerisinde imiş. Günümüzde ahlakın hicaba indirgendiği gibi bir tespitim var, bilmem katılır mısınız. Başınıza bir örtü attınız mı her iş halloluyor gibi. Yoksa dindar olanlarımızın dindar olmayanlardan farkını bi kafanızdan geçirin. Seküler veya dindar kategorik olarak hiç düşünmeden erdemliler sıfatını yakıştırabileceğimiz bir sosyal grubumuz var mı bizim. Ahlaklı olmanın ve kalmanın tarifinde ve içeriğinde bi dolu gerek ve yeter şart sayabiliriz. Bu konuda o kadar büyük sorunlarımız var ki, sorunu bu hali ile çözmemiz mümkün değil. Sorunu önce başlangıç olsun babından küçültüp olura indirgememiz lazım gibi gelir bana. Bu cümleden olarak tek bir şeye ihtiyacımız var diye düşünüyorum, a da liyakat. Liyakat olur ise adalet, adalet olur ise huzur ve gelecekten eminlik olacak. Geleceğinden emin olan insanların ne kamu, ne de kul malına göz dikeceklerini sanmıyorum. Mehmet Fevzi efendinin çağrısı kimedir acaba. Ben söyleyim Müslümanlaradır. Ondan yüz yıl sonra önce manevi kalkınma diyen merhum Erbakan’ın sözünün de kendini Müslüman görenlere olduğunu şimdilerde iyice idrak ediyorum…
Bu haber 4708 defa okunmuştur.