GENLERİMİZE İŞLEYEN BİR KÜLTÜR KODU: ZEYBEKLİK
Geçtiğimiz Çarşamba akşamı, Denizli Devlet Tiyatroları Hasan Kasapoğlu Salonu’nda bir zeybek şenliği izledik. Ege bölgesinin hemen her yöresinden bir temsilci grup vardı. Bir taraftan farklı yörelerin farklı kıyafetleri, farklı müzikleri, farklı dansları gibi görünen, diğer taraftan çok küçük nüanslarla aynı kıyafetler, aynı melodiler ve aynı danslar. Dört saat süren bir dans gösterisini sıkılmamak bir tarafa zevkle izleyebilmek için, görselin ötesinde seyirciyi çeken bir şeylerin olması gerekir. İşin aslı içinde yoğrulduğumuz ve genlerimize işleyen kültür kodlarımızın bir yansımasıdır sahnede sergilenen. Daha kundaktan itibaren kulağımıza, gözümüze ve ruhumuza hitap eden bir yaşanmışlıklar silsilesi. Zeybekleri seyrederken ilköğretim yıllarında imrendiğim folklor grupları, otantik kıyafetler içinde kızlar, düğünlerde her çalgıya kalkıp oynayanlar, biraz nazlananlar, bilmediği için kaçanlar, yaka paça tutulup getirilip ortaya atılanlar gözümün önünden geçiyorlar. Böyle anlarda yaşanan zamanın ikiyle çarpıldığına inanırım. Gözünüz anı yaşarken, ruhunuz farkında olsanız da olmasanız da geçmişe gider gelir.
Tekdüze gibi duran zeybek dansına arada bir farklılık getirme çabalarına da şahit oluyoruz. Özellikle koreografik düzenlemeler bazen saldırıya geçmiş bir zeybek çetesini, bazen de baleyi andıran bir zerafeti ortaya koyuyor. Gelenekselden ayrılan bu uygulamalarda bile kıyafet, müzik, dans üçlüsünden en az biri seyredeni yakalıyor. Tek başına ve olabildiğine yavaş hareketlerle dans eden efe benim dünyamda yükseklerden uçan bir kartalı simgelerken, Şerif Kutludağ’ın dünyasında “ibadet içerikli bir Şaman’ın dua törenini icra ediyor”. Kim bilir kimlerin dünyasında neyi andırıyor. Seyredenlerde farklı duyguları çağrıştırması ile birlikte gösterinin sanatsal yönü ortaya çıkıyor. Kuğu gölü balesi seyrederken hissetmemiz beklenen, ama en azından çoğunluğumuzun alamadığı hazzı, zeybek seyrederken kendiliğinden ve fazlası ile alıyoruz.
Bu şenlik dolayısı ile düzenlenen panelde öğrendik ki; çetenin reisine efe, etrafındakilere kızan, ara kademede bulunan eğitmenlere de zeybek denirmiş. Hiç bir efenin kıyafeti diğerine benzemezmiş. Terzi bir taraftan efeye yaranmak, diğer taraftan maharetini sergilemek için fark yaratmaya çalışırmış. Efenin gösterişli kıyafeti, aynı zamanda gücünün de bir sembolü imiş. Bir Egeli olarak bu bilgiye sahip olmak için ellinci yaşı beklemek garip! İçinde yaşadığımız toplum kendi kültürünü bir şekilde benliğimize kodluyor, yani farkında olmadığımız bir eğitim sürecinden geçiyoruz. Bu kaçınılmaz bir süreç ve bu özelliğe sahip olmak için bilgi birikimi gerekmiyor. Bilgi ile desteklenen bir kültürel öğe anlam kazanır, tarif edilebilir hale gelir. Hayat bizi bir şekilde eğitiyor, ama okullar öğretemiyor diye düşünüyorum.
Şenlik; üniversitelerin kültürel değerlere sahip çıkması anlamında, Pamukkale Üniversitesi’nin varlık nedenlerinden biri ile örtüşmektedir. Şenliğin mimarı Öğretim görevlisi Ramazan Teğiz’e, panelin moderatörü Doç Dr Mustafa Aslan’a ve Rektör Hüseyin Bağcı’ya teşekkürler. Bir teşekkürüm de gecenin muhteşem sunucusu olmakla zeybeklik ruhu gaza gelip, şiir gibi bir köşe yazan Öğretim Görevlisi Şerif Kutludağ’a olsun.
Bu haber 4981 defa okunmuştur.