Prof.Dr.Bülent TOPUZ

ANASAYFA ARAMA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM FORMU

ARAMA


Gelişmiş Arama

YENİ EKLENENLER

İSTATİSTİKLER

13 kategori altında, toplam 400 konu bulunmaktadır. Bu konular toplam 4075753 defa okunmuş, 1145 rahatsızlık şikayeti veya yorum yazılmıştır.

KENT BELLEĞİ MİMARİ YAPILARDA SAKLIDIR (25 Kasım 2013)

Prof.Dr.Bülent TOPUZ

22.Aralık.2013, 19:09

Prof.Dr.Bülent TOPUZ

 

Otogarın iki sokak üzerinde oturuyorduk. Ben, Kardeşim ve Dayıoğlu akşamüzeri Sarıkaya Oteli’nin yanından İstasyon Caddesi’ne çıkardık. Yönümüz Çınar’a doğru ve Ulu Cami’nin önüne çoktan gelmişiz. Ulu Cami’nin tuğladan yapılmış minaresi, kaç deprem görmüş, kaç defa yeniden yapılmış, en son ne zaman yapılmış fark etmez, o tuğla yapı bana o caminin kadim bir yapı olduğunu söylerdi. Sanat okulunun taş binalarının önündeki cadde pek bir tenha olurdu. Burası daha çok Çınar’a çıkan dingin bir yoldu hepsi o kadar, bu dinginliği yorulmuş ayaklarınızla akşam geri dönerken daha iyi hissederdiniz. Vilayetin önünden geçerken ortaokul yıllarında bahçesinde çekildiğimiz resimler gelirdi aklıma. Bu yapının kim ne derse desin önünde resim çekilecek bir görselliği vardır. İlk orda fark etmiştim, Atatürk’ün arkasındaki vatandaş heykellerinin de Atatürk’e benzediklerini. Karşısındaki belediye binasını ise gerçekten hatırlıyor muyum? yoksa resimlerdeki görüntüyü hafızama kazımış olabilir miyim? bilemiyorum. Gazi ilköğretim okulu ve önündeki heykele şöyle bir bakmadan geçilmez. Kız sanat okulunun bahçesindeki çiçekler burada kızların olduğu söyler gibi. Kapı girişindeki Zübeyde Hanım heykeli, Atatürk’ten başka heykel bilmeyen bizim nesil için bir çiçek gibi idi. Babamın bir süre ortaklık yaptığı Foto Venüs/Paris’in önünde biraz oyalanırdık. Karşıda, Samim Gök’ün evinin yerinde henüz Anıt Han yükselmiyordu. Merkez bankasının yanındaki açık hava sineması ne zaman belleğimden tarih oldu onu hatırlamıyorum. Roma Dondurmacısı’ndan dondurma yenirdi. Çörek ekmeğinden tost yapılırdı, en çok tosta sürülen salçayı özlüyorum. Karnım tok olsa bile kokusunun hatırına bir tane daha yiyebilirdim. Kuzenim Gökhan Türköz’ün, Lise caddesi’ndeki avlulu ve içinden ark geçen evi gençliğime yetişemedi. Ama lisenin hemen altında dayıoğlunun cumbalı bir evin penceresini, orada mı? diye utangaç bir şekilde gözlediğini hatırlarım. Sonra geriye tekrar Çınar’a ve tekrar Çınar’a. Arada bir istiklal caddesine uzanırdık. Burası yeni yapılmış apartmanları ile şehrin modern yüzü idi. Yorulunca Candoğan Parkı ya da Atatürk Parkı. Arada bir belediye sinemasına giderdik.


Ben bu şehirde çok fazla yaşamadım. 1976 yılında kasabadan Denizli’ye taşındık, aynı yıl İzmir’e lise okumaya gittiğimden, benim Denizli yaşantım 1994 yılına kadar yaz tatillerinden ibarettir. Bu caddeleri her gün arşınlayanlar aramızda yaşıyorlar kuşkusuz.


Yıkılan her bir bina ile hatıralarımız da yıkılıp gitti. İnsan anılarına hürmet ederse yaşanan zamanı iki ile çarpıyormuş gibi gelir bana. Bizi anılarımıza götüren ya bir müzik parçası, ya eski bir tanıdık, ya da eski binalar oluyor. Belirli bir yaştan sonra anılar oluşmuyor. Pamukkale Üniversitesi’nin ilk hizmet verdiği bina olan Hayat Hastanesi, ne sıkıntılara, ne yaşanmışlıklara şahit oldu. O binaya girdiğimde bu yaşanmışlıkları hatırlamakta zorlanıyorum. Hayatım nispeten stabil hale geldiğinden ve gelecek tasavvurum biraz netleştiğinden olsa gerek, bu bina benim yaşantımı kodlayamıyor. Ama Ulu Cami kalaydı; bi abdest almak ve geçmişe uzanmak isterdim doğrusu.


Şimdi de sanat okulunun taş binaları yıkılması gündemde. Zorlu Müzesi’ni çizen mimara soruyorlar. “Ben alternatifli proje hazırladım” diyor. Yani bence şöyle olmalı diye bir fikri yok. Bir “ben işime/parama bakarım” demediği kalmış. Nazi Almanya’sından kaçan taş işçilerinin yaptığı söylenen bu binaların önüne hikayeyi anlatan bir tabela konulmasının müzecilik açısından gideri vardır. Unutmayalım malımız ne olursa olsun satan hikayesidir.


Bu şehre dışarıdan biri gelse yüz yıl önce kurulmuş zanneder. Kadim olduğumuzu ispat edebilmek için İlbadı Mezarlığı’na götürmemiz gerekir. Biz neden bu hale geldik. Yörüklükten midir, iç göç yoğunluğundan mıdır, yoksa vehabi bir anlayışın içinde kaybolduk da farkında mı değiliz; bunun kültürel bir altyapısı/sebebi olmalı.  


Koruma veya yıkma kültürel bir anlayıştır ve gelecek nesillere aktarılır. Gelecek nesillere koruma kültürünü aktarmak istiyorsak, seçici davranmamalı ve elimize bir mum alıp korunacak yapı aramalı diye düşünüyorum.

Bu haber 3580 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
YOLLAR VE ÖNCELİKLER (11 Eylül 2017)22.Nisan.2019

ANKET

Sizce bu sitenin insanlara faydası var mı?






Tüm Anketler

ÖNEMLİ LİNKLER

GALERİ

KBB

www.bulenttopuz.com 2007 ..:: KBB Hastalıkları Bilgilendirme Portalı ::..
RSS Kaynağı | Editörlük Başvurusu