Referandum öncesi sohbet konularından biri de referandum da ne gibi bir sonuç çıkacağı üzerine idi. Ben Denizli’de son yapılan referandum ve cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki sonuçların tekrarlanacağını, Türkiye’de ise sonucu Kürtlerin tercihlerinin belirleyeceğini düşündüm. Bu tespitime dayanak olarak, Kürtlerin gündelik düşündüğünü, bu nedenle önceki seçimlere ve propagandalara bakarak tahminde bulunmanın zorluğuna işaret ettim.
Kürtlerin ne yapacağını kamuoyu şirketleri vasıtası ile önceden kestirmek mümkün müdür onu bilemem, ama birbirini takip eden seçimlerde farklı tercihler kullanan bir kesim olduğu gerçek. Yani bu ülkenin en kaygan ve değişken seçmeni oluyorlar. Bir bakıma iktidar belirleyici bir pozisyonları var. Bu söylediklerim ortalama vatandaş için geçerli, yoksa temsil iddiasında bulunan kandil ve uzantılarının evet ya da hayır çıkması durumunda stratejik olarak söylemlerinde, eylemlerinde ve hedeflerinde en ufak bir sapmanın olacağını düşünmüyorum. Zira kandil, iradesi kendi elinde olmayan, yedi kocalı taşeron bir örgüttür ve onu destekleyen ülkelerin bu topraklardaki emelleri bir referanduma indirgenemez. Referandum ne bir başlangıçtır, ne de bir sondur.
Nitekim AGİT, gözlemci olarak PKK sempatizanlarını seçmekle, nerede durduğunu açıkça ortaya koymuştur.
Referandumda evet çıkması ile birlikte yeni bir durum oluşmuştur. Şimdi Türkiye’nin bu yeni duruma göre yeniden şekillenmesi gerekir. Örneğin temsilde adalet, yönetimde istikrar ilkesi ile şekillendirilmeye çalışılan parlamento ve bu ilke doğrultusunda yapılan parlamento seçimlerinin istikrar gerekçesi ortadan kalkmıştır. Artık istikrarı sağlayacak olan seçmenin %50 artı bir şeklinde ortaya koyacağı tercihidir. Bu durumda temsilde adaleti genişletebiliriz. Bunun en kestirme yolu seçim barajının kaldırılmasıdır. Benim gönlümden geçen sıfırlanmasıdır. Bu sayede Büyük Birlik, Saadet, Hakpar, Vatan, ÖDP gibi kimi partilerin sözcülerini parlamentoda görme imkanımız olacaktır. Hatta ANAP ve DYP gibi merkez sağ partiler tekrar ortaya çıkabilir.
Temsilde adalet, demokrasi, insan hakları, sosyal devlet, hukuk gibi temel değerlerin yönetim sistemine indirgenmesini doğru bulmuyorum. Bu kavramlar doğrudan insan ile ilgili bulurum. İnsanımız ne kadar eğitimli, kültürlü, empatik, dürüst, adil olursa, temel değerlere de o kadar yakın olacaktır.
Ulusal egemenlik ve çocuk bayramımızı kutlarım. Bayramlarımızın kardeşliğimizi ve umudumuzu artırsın dilerim.
Bu haber 1834 defa okunmuştur.
