AMERİKA ÇEKİLİRKEN IRAK’TA OLMAK
Bir yıla yakın bir süredir Denizli Cerrahi Hastanesi’ne Irak’tan hasta gelmekte. Geçen süre içerisinde Irak’tan doktor, işadamı ve idareci heyetler de geldi. Aramızda belirli bir dostluk oluştu. Nasıriye’de yapılacak olan bir tıp kongresi için davet alınca kabul ettik. Bu vesileyle, bir iş adamının beraber bir hastane işletme tekliflerini de masaya yatıracağız. Dr Ahmet Baltalarlı, Cerrahi Hastane’nin Gelen Müdürü İsmail Öksüz ve hasta transferini organize eden ve Kerküklü bir Türk olan Mehmet Akkoyunlu dört kişi düştük yola. Beş günlük Irak izlenimlerimizi gezi notları şeklinde gazetemizde paylaşmayı düşünüyorum.
Biz Irak’ta iken Amerika dokuz yıllık işgali bitirip askerlerini çekti. Bu yeni durumun Irak’taki yansımaları bahsi değer bir konu. Irak deyince bütünlük içinde bir ülke düşünmeyin. Kuzeyi, malum olduğu üzere Kürtlerin elinde. Onların şimdilik keyfi yerinde. Şimdilik diyorum çünkü oradaki durum Araplar ve Türkmenler tarafından kabul edilmiş değil. Orta Irak, yani Bağdat ve çevresi Sünni Müslüman ağırlıklı olmakla birlikte kozmopolit. Bir taraftan ülkeyi yıllarca yöneten Sünnilerin hazımsızlığı, diğer taraftan kozmopolit yapı Bağdat’ı güvenlik açısından sorunlu hale getiriyor. Güney ise tamamı Arap ve Şii nüfustan oluşmakta ve güvenlik sorunu yok. Buraya kadar olan bilgiler ulusal basından okuduğumuz genel bilgiler. Ben size tamamı Şii Arap olan Nasıriye’den, Amerikan çekilmesine bakışın havasını anlatacağım.
Nasıriye’nin gündeminde Amerika diye bir olgu yoktu. Amerika’nın dokuz yıllık işgalden sonra çekiliyor olmasının yerel halk açısından bir anlamı yok. Onların dünyasından Amerika çoktan çıkmış gitmiş. Bu durum Saddam’dan kurtulmanın bir teşekkürü ve daha ne olsun şeklinde düşünmeyin. İşgal güçleri en büyük direnci ülkenin güneyinde görmüşlerdi. Nasıriye’de kimi binalarda hala kurşun izleri görmek mümkün. Amerika’nın çekiliyor olmasının günlük hayat üzerindeki etkisi sıfır niteliğinde. Ne bir sevinç kutlaması ne de bir güvenlik kaygısı. İşin aslı Amerikan işgali ortalama bir Iraklının hayatında belirleyici bir faktör değil. Önce İran savaşı, ardından Kuveyt’in işgali ve savaş, derken Amerikan işgali tüm bunları bir bütün halinde düşünmek lazım. 1980 de başlayan ve 2011e uzanan 30 yıllık bir çatışma süreci. Öncelikle üretici gücün sürekli silah altında tutulmasına bağlı günlük düşünmenin ve günlük yaşamanın içselleştirilmesi söz konusu. Çatışmalarda kaybedilen erkek nüfusuna bağlı olarak kadın erkek oranının % 40-60 olması. Kız çocuklarının erken evlendirilmesi de hesaba katıldığında neredeyse bir erkeğe iki kadın düşüyor. İşgal sonrası Irak’ta ne olur sorusunu cevaplamak için önümüzdeki bir ayda verilen demeçlerin satır aralarına dikkat etmek lazım diye düşünüyorum.
Ortalıkta tek bir Amerikan askeri görmedik. Nasıriye’deki Amerikan üssü şehrin on km dışında Ur kentinin hemen dibinde. Ur gerçek yazıyı ilk kullanan Sümerlerin başkenti. Bilirsiniz İngilizler Anadolu’da demiryolu yaparken, demiryolunun sağlı sollu iki tarafında 50 metrelik arazide kazı yapma ve bulduklarını izinsiz götürme izni almışlardır. Denizli’deki demiryolunun Laodikya antik kentinin dibinden geçmesi hatta çevrelemesinin nedeni budur. Tarihten bakınca üssün Ur kentinin dibine yapılmasının bir nedeni var mıdır acaba diye geçirdim içimden. İşgal sonrası ıraktaki müzelerin işgal askerlerince yağmalandığı da düşünülürse.
Uçağımızın indiği Basra ile Nasıriye arasında birçok kontrol noktası var. Bu noktalarda arabamız duruyor ve elinde uzun namlulu, belinde kısa namlulu silah bulunan askere “selamunaleyküm” deyip geçiyorsunuz. Bu kontrol noktaları Amerika’dan kalmış olmalı. Onlar koyduğuna göre vardır bir hikmeti deyip sürdürüyor olmalılar.
Şiilerin gündemi tarihin derinliklerinde. İçinde bulunduğumuz ay muharrem ayı. Hz Hüseyin ve Ailesinin Kerbela’da şehit edildikleri ay. Şiiler bu ay boyunca yastalar. Radyo ve televizyonlarda ilahi, mevlüt karışımı bir dini müzik eşliğinde yas tutuluyor. Sokaklar yeşil-siyah bayraklarla ve Hz Hüseyin’in resimleri ile donatılmış durumda. Şiiler politik olarak laik ve antilaikler olmak üzere iki gruba ayrılıyor. Antilaikler ise İran yanlısı olanlar ve milliyetçiler olmak üzere iki gruba ayrılıyor. Amerika ırak’ı işgal etmekle bu ülkeyi İsrail’e tehdit olmaktan çıkarıyor, ülkenin petrol varlığına el koyuyor, ama bölgenin Şii nüfuzuna girmesi bir maliyet olarak ortaya çıkıyor. Önümüzdeki yılların belirleyicisi bu maliyetin nasıl karşılanacağı üzerine olacaktır.
Geçen yıl Başbakan Erdoğan Türkiye’deki Şiileri ziyaret edip aşure yiyince buradaki televizyonlarda günlerce gösterilmiş. Doğu toplumlarının genetiğine işlemiş olan mezhep, aşiret ve duygusallık her şeyin belirleyicisi oluyor. Amerika Irak halkını Saddam’dan kurtarmış olabilir ama onlar erkek çocuklarına “Abdullah Erdoğan” ismini koymaktalar.
Bu haber 4434 defa okunmuştur.