Kültür İle Garnütür Arasında Gidip Gelen Türk Toplumu
Avrasya Yönetici Sanayici Ve İşadamları Derneği (AYSİAD) sekiz yıl önce kurulmuş bir dernek. Zaman zaman davet alır etkinliklerine katılırım. Bunlardan tadı damağımda kalanı Balkan Gezisi’dir. Derneğin sekizinci kuruluş yılı münasebeti ile tertiplediği gece geçtiğimiz Cumartesi günü yapıldı. Yemekli olan program açılış konuşmaları ile başlayacak; sonrasında yeni üyelere beratlar; en güzel Türkçe işyeri isimleri ödülleri; iş hayatı girişimcilik ödülleri; Türk kültürü ve eğitimine hizmet ödülleri; AB proje kursu serftikalarının verilmesi; AYSİAD’a hizmet ödülü verilmesinden sonra Prof Dr Osman Horata’nın “21. Yüzyılın Eşiğinde Kültürel Değerler” başlıklı konferansı ile devam edecek.
Osman Horata Hoca Denizli’li hemşerimiz. Kazakistan’daki Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı. TC Başbakanlık Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı. Horata Hoca özetle şunları söyledi. 21 yüzyıl Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türklerin yoğun olarak yaşadığı coğrafyada şekillenecektir. Tam bu noktada bir parantez açmak durumundayım;
(Türk milliyetçilerinin efsanevi lideri Alpaslan Türkeş’in ölüm yıldönümü nedeniyle, bir saat önce Türk Ocağı’nda Prof Dr Feyzullah Eroğlu Hoca’dan dinlediğimiz konferansın bir kısmı Horata Hoca’nın konusuna alt yapı oluşturdu. Milliyetçiliğin önüne bir kavim ismi koyduğunuz takdirde milliyetçilik kavramı ırkçılığa doğru gidiyor. Sovyetler Birliği dağıldığında ortaya çıkan devletlerin bir kısmı bizim bakış açımıza göre Türk, İngiliz literatürüne göre ise Türki, yani Türk’e benzeyen idi. Bu tanımı uzun süre kabul edemedik. Şimdi geldiğimiz nokta onlar kardeş ve akraba topluluklarıdır. İşin aslı Türk diye ayrı bir ırk da yoktur. Töreye bağlı olan herkes Türk’tür. Törenin vazgeçilmez unsuru adalettir. Bu cümleden olarak kendini töreye bağlı hisseden topluluğun genel adıdır Türklük)
Horata Hoca’nın konferansından anlayabildiklerim ile devam edelim. Kardeş ve akraba toplulukların yaşadığı geniş coğrafya ve bu coğrafyanın komşusu olan ülkeler bir arada düşünüldüğünde dünyanın yarıdan fazlasını oluşturan bir büyüklük ortaya çıkıyor. Ekonomik büyüklük ve teknoloji kullanımı gibi kavramlar milletlere ve dünyaya yön verme bakımından yetersizdir. Yön verici olan felsefe ve kültürdür. Batı medeniyetinin mayası felsefedir. Felsefe kurgusaldır. Örneğin Hungtinton olmasını umut ettiğini, olacak şeklinde sunarak Amerikan milletine, batı dünyasına ve dünyanın geri kalan kısmına yön vermeye çalışmıştır. Bu felsefenin temel özelliği, bir öteki yaratılmasıdır. Kültür ise bir toplumun tarihsel birikimidir. Bu birikim üzerinden nasıl bir potansiyele sahip olduğunu ve neler yapabileceğini kestirebilirsiniz. Yani toplumun genlerine işlemiş bir takım özellikler vardır, bu genetik kodlar gelecekteki davranış özelliklerini ele verir.
Türklerin hareketli bir toplum olarak hem batıda hem doğuda yaşayabilme özellikleri, ortak yaşam kültürü oluşturabilme açısından iyi bir örnek olabilme ihtimali taşımaktadır. Hungtinton ve çevresindekilerin gündeme getirdiği Medeniyetler Çatışması’na (Hristiyan-Müslüman Çatışması) karşılık Erdoğan-Zapatero ikilisinin gündeme getirdiği medeniyetler ittifakı projesinin bir ucunda Türklerin olması dikkat çekicidir.
Osman Horata hoca bunları mı anlattı, yoksa ben mi öyle anladım bilemiyorum. Dünyaya nizam vermenin yolunun felsefi bir altyapıdan geçtiğine inanır söylerdim. Bu nedenle cemaat/hizmet hareketinin felsefi bir altyapısı olduğundan hareketle başarılı olmalarını bu temele bağlardım. Düşünsenize birbiri ile organik bağı ve hiyerarşik bir yapılanması olmayan bir güruh dünya coğrafyasına yayılmış ve hep birlikte aynı yöne doğru gidiyor. Dünyada, felsefi mayası olan birçok grubun olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birinin başarılı olması, kültürel alt yapı ile destekleniyor olması ile açıklanabilir. Çıkardığım sonuç şu ki; kültürel geçmişiniz ile desteklenen bir felsefeniz olacak. Kültürel altyapı, çatışma ve uzlaşma seçeneklerinden birini tercih eden felsefeyi ortaya çıkarıyor.
Horata Hoca konuşmak için kürsüye çıktığında salonun yarısı ödüllerini almayı yeterli görüp salonu boşaltmıştı. Geri kalanların az sayılamayacak bir kısmı bir araya gelmişken kendi gündelik sohbetlerine daldılar. Garsonlar masaları tabak ve bardak şakırtıları arasında topladılar. Horata Hoca benim yapamayacağımı yaptı, yani nezaketinden hiç ödün vermedi. Prof Dr İsmail Çetişli Hoca’nın tabiri ile “kültür meğerse bu akşamın bir garnütürü imiş”. Bu tespit geçiştirilecek bir laf değil. Günümüz dünyası bir taraftan tüketim kültürü içinde yaşarken, diğer taraftan kültürel değerleri tüketim aracı olarak kullanıyor. Kısacası yozlaşıyor. Yozlaşmayı engellemek bilimsel tespit ve tedbirlerden geçer. Daha çok Horata Hoca’lara ve onu dinleyenlere ihtiyacımız var.
Bu haber 4287 defa okunmuştur.