Avrasya Yönetici, Sanayici Ve İşadamları Derneği (AYSİAD) üyesiyim. AYSİAD odalardan ve çeşitli sivil toplum örgütlerinden oluşan Denizli Platformu’nun üyesi. Platform, geçtiğimiz günlerde kendisi de bir AYSİAD üyesi olan Ekonomi Bakanımız Nihat Zeybekci’yi ağırladı. Platform sorunlarını ve beklentilerini anlattı. Bakanımız da hem genel bir ekonomi perspektifi çizdi, hem de yana yöne sapmadan tüm soruları içtenlikle cevapladı. İzlenimlerimi paylaşmak istedim.
Zeybekci bir köylü idi, köylünün sorunlarını yaşamıştı. Bir sanayici idi ve reel kesimin sorunlarını yaşayarak öğrenmişti. İhracatçılar birliği başkanı olunca elitler arası ilişkilerin nasıl yürüdüğünü öğrenmiş olmalı. Derken belediye başkanı oldu. Herhalde hayatının en büyük tecrübesi başkanlık olmalı. Sosyokültürel olarak değişik kesimleri ve beklentileri içinde barındıran bir şehri yönetmek az tecrübe sayılmaz. Vatandaşla birebir muhatap olmak ve beklentileri yönetmek özel yetenek ister. Vekillik sonrası hemen bakanlık beklentisi vardı, olmaması büyük şans oldu. Bir süre kudretten uzak durmak durum muhasebesi yapmak açısından bir fırsattır. Ne kadar kudretli olursan ol bir gün geleceğin yer kendinle baş başa kalmaktır. Çevrendekileri böyle zamanlarda daha iyi tanırsın. Tabii bu fasıla, Ankara’yı tanımak, vekilliği tanımak, meclisi tanımak, bakanlıkları vekil olarak tanımak için iyi bir fırsat oldu. Bakanlık böylece olgunluk döneminde geldi diyebiliriz. Belediye başkanlığını da hızlı kavramıştı. İmarcı kadar imar, inşaatçı kadar inşaat, çevreci kadar çevre mevzuatı bilir hale gelmişti. Bakanlığı da hızlı öğrenmesi beklenirdi öyle de oldu. Kendine ve birikimlerine güvenen bir iddia sahibi olduğu için daha bakanlığının başında büyük laflar etti. Bunların bazıları yılların deneyimini taşıyan diğer bakanların fikirleri ile çelişti. Ama vazgeçmedi. Dolar kuru için 315-225 bandını çizdi; öylede gitti. Cari açığı düşüreceğiz dedi; öyle oldu.
Zeybekci, dolar kurunu sabit tutarak enflasyon ile mücadele anlayışına karşı. Çünkü enflasyonun üretim azlığından kaynaklandığını düşünüyor. Üretimin teşvik edilmesi durumunda fiyatların düşeceğine, istihdamın artacağına, ekonominin büyüyeceğine inanıyor. Ayrıca dövizin gerçekçi bir kura ulaşması ithalatı pahalı, ihracatı cazip hale getireceğinden cari açık düşecek. Cari açık düşerse devletin beli doğrulacak ve devleti temsil edenler uluslar arası arenada daha dik duracak. Zeybekci, cari açıktaki düşmeyi sadece kur politikasına bağlamıyor. Bir takım tedbirlerin alınmasından bahsediyor. Örneğin ithalat kalemlerini tek tek inceletmiş. Görülmüş ki hiç ithali olmasa, Türkiye de hiç bir şeyin değişmeyeceği 30 milyar dolarlık bir ithalat kalemi varmış. Bu tür ithalat gözetim altına alınmış.
Faiz ile ilgili ilginç bir yaklaşımı var; Faiz enflasyonun üzerinde olmalı diye bir mantık vardır. Enflasyon şu sıra % 9 olduğuna göre faizde bunun birkaç puan üzerinde olmalı. Nitekim şu anda reel faizler % 12. Halbuki hükümetin önümüzdeki yıl için enflasyon öngörüsü % 6. Bu durumda Merkez Bankası faizleri hedefe uygun belirlemeli. Piyasa bunun üzerine birkaç puan koyunca % 9 eder. Diyelim ki enflasyon hedefi tutmadı ve yine % 9 oldu. Bu durumda toplumun her kesimi gibi, rant sağlayıcılarda kardan zarar ederek olumsuzluğu paylaşmış olurlar. Faiz ve rant kesiminin hep kazandığı bir ekonomi belini doğrultamaz.
Bir de inanılmaz bir olay anlattı. Bildiğimiz üzere Avrupa birliği kömür çelik birliği şeklinde kuruldu. Bu birliğin temel anlaşmalarından biri bu iki sektöre teşvik verilmeyeceği üzerine imiş. Türkiye de bu birliğe üye olunca otomatik olarak bu maddeyi kabul etmiş. Ama yıllar sonra biz 1994 yılında gümrük birliğine girince bu madde ilga olmuş. Yönetici ve bürokratlar bu durumu fark etmediklerinden bugüne kadar demir çeliğe teşvik verilememiş. Bugün yapılan görüşmeler itibari ile teşvik yolda imiş.
Teknoloji, sistem, bilim çağında yaşıyoruz ya, hala en küçüğünden en büyüğüne kurumları ve ülkeleri insan yönetiyor. Ben de bu nedenle diyorum ki bir insan değişir çok şey değişir.