OECD tarafından, 65 ülke üzerinden yapılan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Araştırmaları (PİSA) sonuçları açıklandı. Buna göre biz 43. sıradayız. Halbuki, ekonomik büyüklük bakımından 17. sıradayız. En azından ekonomik büyüklüğe paralel bir eğitim seviyesi tutturmak gerekmez miydi? Nedir PİSA ve sonuçları ne anlam ifade eder;
OECD ülkelerindeki 28 milyon öğrenciyi temsilen 510 bin öğrenci ile görüşülüyor. Görüşülen öğrencilerin yaşı 15, yani bir bakıma o ülkenin geleceğini temsil eden kesitsel bir grup. Öğrenciler okuduğunu anlama, matematik düşünme ve fen bilimleri açısından değerlendiriliyorlar. Buna göre; bizim çocuklarımız okuduğunu anlamıyor, matematik yani soyut düşünemiyor, bilgiyi kullanma yetisi zayıf. Peki bu sonuç şaşırtıcı mı? Tabii ki değil.
15 yaşında bir Türk öğrencisini tarif edecek olursak; LGS sınavından yeni çıkmış, üniversite sınavı kaygısına düşmüş bir öğrenciden bahsediyoruz. Sınav odaklı, hayata seçenekli ve çoktan seçmeli bakan bir çocuk. Ömrünün kalan kısmında seçenekler üzerinden doğru olanı bulmaya çalıştığı bir hayatı olacağını zanneden bir birey. Ama hayat böyle bir şey değil işte. Böylesi bir hayat sanal, yani gerçek değil. Ucundan kıyısından gerçek olma ihtimalini düşünürsek, seçenekleri sunan kurumsal bir kimliğe ihtiyacımız olacaktır. Bu kurumlar aile, işveren ya da devlet olabilir. Ailelerin yaptığı kendi seçimleri üzerinden aşırı korumacılık ve şekillendirme girişimleri. İşveren için bir genelleme yapamam, işveren dünyası geçiş aşamasında ve kafası karışık. Devlet ise tıpkı aile gibi, kendi seçimini dikte etmeye çalışıyor.
Hayat, seçeneklerin sunulduğu, bir kökten başlayıp, ağacın dalları gibi sürekli ikiye ayrılan bir yollar serisi değil. Seçeneği kendin düşünmen gerekiyor. Resmi kendin çizmen gerekiyor. Kendine sunulan seçenekler üzerinden yaşanan bir hayata bağımlı bireyler, kendini tekrar eden bir toplumu oluşturuyor. Hala neden bilim üretemiyoruz, inovasyon yapamıyoruz, katma değer yaratamıyoruz burada gizli. Varolanı/bilineni taklit etmenin ötesine geçemedik.
Tam da dershane/eğitim tartışmalarının ortasına güm diye düşen PİSA sonuçlarının eğitimde, siyasette, basında yeterince yer bulamamasını neye bağlamak lazım. Bunun en mantıklı açıklaması kimsenin konuşmaya yüzü yok şeklinde olabilir. İçinde bulunduğumuz bu kısır döngüden hep birlikte tüm taraflar olarak sorumluyuz. Yani, yaşadığımız sorunların kaynağını dershaneler olarak görenler ve dershaneleri bir çare olarak görenler aynı derecede sorumlu. Sorunun temeline inmek yerine bireysel ve tartışmalı örneklerden yola çıkılarak dershanelerin ne kadar kötü/iyi olduğunu anlatılmaya çalışılıyor.
Güncel tartışma hakikaten eğitim kaynaklı ve amaçlı ise bir zemin kaymasından bahsetmek gerekir. Yok, hayır, tartışmanın eğitimle ilgisi yok ise, benden taraf olmam beklenmesin. Eğer bu tartışma iktidar paylaşımı ile ilgili ise, ben siyaseten iktidar olanın yanında yer alırım. Öyle bertaraf olma kaygısı ile falan değil; hakkı teslim etmek için…
Bu haber 3426 defa okunmuştur.