DÜŞÜRÜLEN UÇAK ÜZERİNE AKIL YÜRÜTMELERİ
Şu sıralar herkes Suriye açıklarında düşen uçağımızla ilgili akıl yürütüyor. “Benim başım kel mi?” diyeceğim, ama aynen öyle; olsun yine de bu durum akıl yürütmeme engel değil. Benim aklım şöyle diyor;
Biliyorsunuz, biz Amerika ile işbirliği içinde fantom uçakları ürettik. Bir uçağın üç temel parçası vardır. Birincisi gövde, ikincisi motor ve üçüncüsü de yazılım. Bu uçakların yazılımlarını bize Amerika paket halinde verdi. Biz o zamanlar bu yazılımın kaynak kodlarını istedik, ancak vermediler. Yazılımın özelliği uçağın kullanımı açısından vazgeçilmez olması. Hangi yükseklikte, hangi hızla ve ne yöne doğru uçtuğunuz gibi basit bilgilerin yanı sıra; bir radarın size kitlendiğini, bir füzenin size doğru fırlatıldığını, dost, düşman ayrımını vb savaş alanı bilgilerini de bu yazılım sayesine görüyorsunuz. Yani bu yazılım olmadan uçak bir uçan tabuttan farksız oluyor. Yazılımın ne anlamına geldiğini susurluk kazasında öğrendik ilk defa. Çatlı’nın içinde bulunduğu süper Mersedes’in yazılımına uzaktan girilerek sistem kitlenmiş, araba önündeki kamyonu sollayamadığı gibi, fren yaparak duramamış ve tüm hızı ile çarpmıştı.
Amerika’nın kaynak kodlarını vermemesi üzerine, bizim mühendislerin yeni bir yazılım yapmak üzere görevlendirildiği söylenir. Hatta Aselsan’da görevli mühendislerin ardı ardına sebepsiz intiharları bu konu ile ilintilendirilir.
Şimdi biz Suriye açıklarında düşürülen uçağımıza geri dönelim. Uçak keşif veya eğitim amaçlı uçuyor olabilir. Bu uçuşlarda kısmi ve geçici hava sahası ihlalleri vakayı adiyedenmiş, yani normal karşılanırmış. Uçağı Suriye topraklarından gözlemleyen bir komutan ya kendi başına, ya da Şam’ın bilgisi dahilinde bir uçaksavar ile taciz ateşi açmış, ya da birisi tarafından gelen emirle açtırılmış olabilir. Uçaksavarın uçağı vurması gerekmez, vurulsa ve yara alsa bile uçaksavar mermisi ile düşmesi çok uzak bir ihtimal. Ancak bu taciz ateşinin açıldığını uyduları vasıtası ile izleyen bir başka ülke, bizim uçağın yazılımına girip uçağı kontrolsüz bırakabileceği gibi, kendi kontrolüne de alabilir. Pilotların fırlatma koltuğunu ve paraşütü kullanamamaları sistemin tümden kitlendiğinin bir delilidir. Bu yöntemin 11 Eylül saldırılarında da kullanıldığı söyleniyor.
Şimdi düşmenin hemen sonrasına gidiyoruz. Suriye topraklarından ateş açılmış ve ardından uçak düşmüş ise; bu durumda Suriye’nin uçaksavar menzilindeki bir uçağın Suriye hava sahasından içinde olması gerektiğinden hareketle düşürmeyi kabullenmesi, ancak sorumluluğu Türkiye’ye atmasında anormal bir durum yok. Bizim yetkililerin ise Suriye’nin biz ateş açtık kabulü ve Suriye hava sahası dışında düşen uçak için, füze atışını düşünmelerinde anormal bir durum yok. Şimdi biliyoruz ki uçağın motoru sağlam, yani ısı güdümlü bir füze söz konusu değil. Uçaksavar ateşi de bu sonucu yaratamayacağına göre…
Elektronik marifeti ile uçağı düşürenlerin, Türkiye ile Suriye arasında bir sıcak çatışma istedikleri, bu olmaz ise çuval ve Mavi Marmara yardım gemisi olaylarına bunu da ekleyerek, Türkiye üzerinde sahte kabadayı imajı yaratmak istedikleri belli.
Olaylar nasıl gelişmiş olursa olsun, Türk Devleti’nin en ince ayrıntısına kadar olaylara vakıf olduğunu düşünüyorum. Çıkıp da faş edecek hali yok. İlk tepkisini Suriye ile savaşa girmeyerek gösterdi. İkinci tepkisi malum üçüncü ülkelere olacaktır. Başka bir zaman ve başka bir alanda ama mutlaka…
Bu haber 4293 defa okunmuştur.