Mayıs ortasında okuduğum bir habere göre; “Üstün yetenekli çocuklar milli eğitim bakanlığı tarafından ömür boyu takip edilecekmiş. TÜİK’in verilerine göre Türkiye de 375 bin ila 562 bin arasında üstün yetenekli çocuk bulunuyormuş.” Üstün yetenekli ne demek tam olarak bilmiyorum. Üstün zekalılar da bu sınıfa giriyor mudur acaba? Kimler üstün zekalı? Örneğin üniversite sınavlarında ilk yüze girenler olabilir mi? Bir de dünya çapında yapılan fizik, kimya matematik ve biyoloji olimpiyatlarında dereceye girip madalya alanlar var.
Milli Eğitim Bakanlığı, bu iş böyle gitmeyecek, bir şeyler yapmak lazım diyerek kolları sıvaya dursun, Çevre ve şehircilik Bakanı Bayraktar; “Biz müslümanız bizden mucit çıkmaz” diyerek dank diye noktayı koyuverdi. Çıkmayacağına göre ne yapmamız gerektiği konusunda da yol göstermiş. Ara eleman yetiştirelim demiş. İnternet dünyasında haber yoruma açık oluyor. Ben de haber altı yorumları okudum, neredeyse olumlu hiçbir eleştiri yok. Eleştirilerin ezici çoğunluğu; bu cümleyi sarf eden birinin nasıl bakanlık makamına ulaşabildiği veya bu makamda oturabildiği şeklinde.
“Mucit çıkmaz” yerine “çıkmıyor”, ya da “çıkmadı” dese idi, eleştiriler dayanaksız kalacaktı. En az beşyüz yıl öncesine giden örnekleri saymaz isek; nitekim hiç kimse hayır yanılıyorsun bak şu ve bu mucitler ve icatlar var demiyor. Oktay Sinanoğlu, Yusuf Altıntaş vb birkaç örnek bizim bu işten ekmek yiyemediğimiz gerçeğini değiştirmiyor. Neden çıkmadığı üzerine tespitler de var. Kimi diyor ki İslamiyet’e adanmış bir beyinden icat çıkmaz, kimi de diyor ki İslam kimseye engel değil, isteyen istediği icadı yapar. Bir de bu kafayla zaten çıkmaz diyenler var. En az 500 yıllık geçmişi olan bu sorun için hangi kafa tarif ediliyor anlamıyorum. Bizde demokrasi eksik diyen de var. Bu sözü bir ateist, solcu veya batılı söyleseydi bozulurduk, linç etmeye kalkardık diyenler var; halbuki bu söz, sözkonusu kesimler tarafından hep söyleniyor ki; şimdi orijinal olan içeriden söylenmesi ve bir itiraf niteliği taşıması.
Siz buraya kadar yazdıklarımı dolgu olarak görün. Benim asıl gelmek istediğim yer yıllardır dünya çapında bilim olimpiyatlarında altın, gümüş ve bronz madalyaları üçer beşer toplayan çocuklarımız. Bu öğrencilerin hayat serüvenlerini araştıran bir çalışmanın sonucunu çok merak ediyorum doğrusu. Dünya çapına ilk bilim olimpiyatı derecesini 1989 yılında aldık. Yani 24 yıl önce. Şimdi o öğrencilerin önemli bir kısmı en azından 35 yaşını geçmiş olmalı. Emsallerinden farklı olarak ne yaptılar/yapıyorlar acaba. Öyle doktor/mühendis oldu demeyin bana. Merak etmeyin bu millet doktorsuz mühendissiz kalmaz, bu millet ve bu memleket için ne yaptığını, ne fark yarattığını soruyorum. Bir patent aldı mı mesela, ya da bir ufuk açtı mı? herhangi bir konuda. Yoksa madalyalar birer vitrin mi. arkasında hep “bildiğimiz hayata dair” kopya yaşantılar mı var. Yabana atmayalım, bu madalyalar biz de yapabilirize dair umutlar yaratır/yaratıyor. Ama umut kırıklığı da bir başka acı oluyor. Bakanlığa önerim önce bu çocukları izlese…
İşin aslı biz aykırı insanları sevmeyiz, milli eğitim tek tip öğrenci/insan yetiştirmeye çalışır, sistemde kaçak olur ise, toplum tarafından hafif kaçık damgası vurulur, en sonunda da bürokrasi tarafından boğulur. Her şeye rağmen, biz yine de enseyi karartmayalım, umutsuz bir yaşantı olmaz. Eğitim öğretimde bir metot değişikliğine giderseniz, bunun semeresini ancak 100 yıl sonra alırsınız. Yüz yıla yakın bir zaman çağdaş bilimin tercümesi ve aktarımı ile geçer. Yüzüncü yıl orijinal eser verme, yani icat çıkarma zamanıdır. Başlangıcı Abdülhamit’e kadar götürürsek biraz geç kaldık sayılır, ama cumhuriyetin ilk yıllarını başlangıç sayarsak daha en az 10 yılımız var.
Ne demişti Karadenizli Bayraktar; “Biz müslümanız bizden mucit çıkmaz”. Kim bilir bir gün gelir neden bakanlıkta oturuyor denilen bu Karadenizlinin kıvrak zekasına şapka çıkarılır. Ancak hala söylediği sözün inadına ve gereği yapılmamışsa artık şöyle denir: Birisi kafamıza dank diye vurmuştu, ama bereket çabuk atlattık da depresyona falan girmedik, yine mucitsiz/icatsız idare edip gidiyoruz…