Psikolog Maslow’a göre insan ihtiyaçlar bakımından beş basamaklı bir hayat yaşar. Toplumların da ihtiyaçlar hiyerarşisi var mıdır acaba. Varsa da ben duymadım. Varmış gibi bir değerlendirme yapmaya çalışsak;
Birinci basamağa “fizyolojik” ihtiyaçları karşılanmış bir toplum koyalım. Yani aç ve açıkta insan olmasın. Aç ve açıkta kalma ve hayata yönelik tehditleri ortadan kaldıran toplumların “güvenlik” basamağını geçtiğini düşünebiliriz. “Ait olmak” basamağını, Türk toplumundan örnekleyecek olursak BM, AB, NATO, İKÖ, TÜRKSOY vb uluslar arası örgütlerin ve dünyanın bir parçası olmanın arka planında bu ihtiyacı görebiliriz. Dördüncü basamak kendine güven ve başkalarının nezdinde “saygınlık” görme idi. “Kendini gerçekleştirme” son basamak. Buna erdemlilik, yaratıcılık ve kendine özgünlük basamağı da diyebiliriz.
Toplum hayatı da bu süreçlerin yaşandığı bir serüven gibi. Bazı toplumlar birinci basamakta çakılıp kalırken, diğer bazıları sonuna varamadan ömrünü tamamlıyor, bazıları da yükseldiği basamaklardan geri düşüyor. Toplumlar bu basamakları hızla tamamlamak üzerine bir çaba içindedir.
Şimdi biz hangi basamaktayız? Bugün itibari ile biz daha güvenliğini sağlayamamış bir toplum olarak ikinci basamaktayız diyebiliriz. Güvenlik derdi ile uğraştığımız için dost düşman ayrımı konusunda şüpheciyiz. Bu şüphe bizim uluslar arası bir gruba ait olma hissimizi örseliyor. Sonraki basamakları hiç saymıyorum. İşin ilginç tarafı biz daha beş yıl önce, beşinci basamağa geçebilme çabası içinde idik.
Güvenlik sorunu ile uğraştığımız sürece, ihtiyaçlar hiyerarşisinin üst basamaklarına geçemeyeceğiz. Dünya toplumları para, itibar ve güç bakımından rekabet içindeler. Maalesef rekabet sadece ülkelerin kendilerini geliştirme çabaları üzerinden yapılmıyor, rakiplerin gelişmesini engellemek de oyunun bir parçası. Güvenlik basamağına prangalanan bir Türkiye, birçoklarının işine geliyor.
Terör örgütleri ister kendi amacları için olsun, ister başkalarının taşeronu olsunlar, Türkiye’yi güvenlik basamağında tutmayı çok iyi beceriyor. Ama terörün yarattığı travma ne kadar büyük olursa olsun zaman içinde etkisini kaybedecek. Sadece yönetim zaafı içinde olan toplumlarda bu kaos sür gider. Bugün itibari ile Türkiye’de bir yönetim boşluğu var mıdır? Bana göre yoktur, bazılarına göre vardır. Bazılarının iktidarın istifasını istemesi ile kaosun sürmesini istemeyi eş anlamlı buluyorum. En kötü yönetim yönetimsizlikten daha iyidir. İktidarı başta terör olaylarının tekrarı olmak üzere pek çok konuda eleştirebilir, yetersiz bulabiliriz. İktidara yönelik olduğunu sandığımız öfkenin aslında Türk Devletinin varlığına yönelik olduğunu fark ettiğimizde çok geç olabilir. Şahıslara yönelik yıkıcı muhalefet, terörün istediği istikamette ama çok şükür ki, çok cılız.
Bazılarımız, Ülkemizi ihtiyaçlar hiyerarşisinin beşinci basamağında imiş gibi düşünerek; erdemlilik, yaratıcılık ve kendine özgünlük talep ediyorlar. Öyle olmuyor işte, olsa dükkan sizin.
Sonuç olarak bu ülkenin önce güvenliğini sağlaması gerekiyor. Neyse ki her şeye rağmen bu milletin bin yılı aşan devlet kurma ve yönetme geleneği bu badirelerin üstesinden gelineceği umudunu bize veriyor.
Bu haber 3622 defa okunmuştur.