Denizli’den Bir Diva Geçti, Salondakilerin Bile Haberi Olmadı.
Tıp kongrelerinin gala geceleri olur. Bu gecelerde bazen kalburüstü bir sanatçı davet getirilir. Eşimin bir kongresinde Bülent Ersoy davet edilmiş. Ersoy, Dede Efendi’den başlayıp devam edince; doktorlardan oluşan dinleyici grubu “Ablan Kurban Olsun Sana” parçası için bastırmışlar. O da “Ben eğitimli bir gruba acaba ne okusam memnun kalırlar kaygısıyla klasiklerden hazırlık yapmıştım” diyerek şaşkınlığını ifade etmiş. Bu olay yaklaşık 20 sene önce olmuştu. Yirmi yılda değişen fazla bir şey olmadığını yaşayarak gördük.
Bülent Ersoy konserine davet aldığımda hemen evet diyemedim. Onun için verilecek olan paranın, onun yaşam biçimini desteklemek anlamına gelip gelmeyeceğini sorguladım durdum. Yakın çevremdeki birçok kişi aynı sorgulamayı yaptığından dolayı böylesi bir davete icap etmediler. Bu arada sorgulayanların farklı dünya görüşlerini temsil eden bir yelpaze oluşturduklarını da belirtmeliyim. Eş durumundan da olsa Türk Sanat Müziği’ne ilgisi olan benim için ayağa gelmiş bir fırsat olarak değerlendirilebilirdi. Öyle ya da böyle, o bir Diva idi. İtalyanca kökenli olan Diva kelimesi, erişilmesi imkansıza yakın derecede güç olan bir yeteneği tarif ediyor. İtalya da bu sıfat ses sanatçıları için kullanılıyor.
Bu düşünceler içinde salonda yerimizi aldık. Tam da söylendiği saatte, yani gecenin 11 00’ında Ersoy sahne aldı. İyi bir başlangıç yapıldığı söylenebilir. Şimdi biz TRT sanatçısı Selim Öztaş’ın ifadesi ile ustalara ve Türk Sanat Müziği’ne saygı niteliğinden birkaç klasik dinlemeye hazırız. Ama o da ne? Ersoy bir fantezi parça ile başlıyor ve onunla devam ediyor. Araya o kadar çok mola koyuyor ki alışılmadık cinsten. Etrafa sataşıyor. Bunu şarkının tam ortasında sazları durdurarak yapıyor. Şarkı ortasında lafı o kadar uzatıyor ki, ne okuyordum diye sormak durumunda kalıyor. İki saatte on parça ya okudu, ya okumadı. Diva’dan müzik dinlemeye gelenler tam bir hayal kırıklığına uğradılar. Ama bu durum hiç sorun olmadı. Gelenlerin ezici çoğunluğunun müzik, ses ve yorumla ilgisi yoktu. İnsanlar oraya görünmeye ve görmeye gelmişler gibiydi. Salonda oradan oraya savrulan sürekli bir hareket vardı. Sonradan parayı bulan insanların genişçe bir ofis döşetip, duvarın birini boydan boya kitaplık yapıp, sonra da okumadığı ve okumayacağı kitaplarla o duvarı süslemesi gibi bir atmosfer vardı. Parası olan, parayı basıp bol eğlence soslu biraz kültür satın almış oldu. Ersoy sahne alıncaya kadar zaten çoktan çakırkeyif olan kafalara ne versen gidecekti. Ortalama bir gazino muhabbeti Diva’nın önüne taşınmış, o da yıllarca aynı şeyi yaşamışlığın rahatlığı ve tecrübesi içinde tadını çıkarıyor. Sanatçı dalgasını geçiyor, oturanlar sanatçıyı meze yapmış eğleniyor. Benim gibi ayık olanlar ise benim burada ne işim var diye kendi kendine soruyor da soruyor.
Bu şehirde Türk Sanat Müziği ile solist, korist, dinleyici ve sazende olarak gönülden ilgilenen insanlar var. Eşimin merakı nedeniyle bu çevreyi tanıyorum. Onlardan bir kişinin bile o akşam orada bulunmayışını not etmem lazım.
Programın sonunda Ersoy, “Dönülmez Akşamın Ufkunda” parçasını seslendirdi. Son birkaç satırını koca salona mikrofonsuz okudu ki, hakikaten neden Diva denildiğini başka söze gerek kalmayacak şekilde gösterdi. Bu gösteriyi, sesinin hayranlıkla dinlenilmeye hazır olunduğu ilk okuduğu parça ile yapsa idi, eminim daha anlamlı olacaktı. Son parçaya bırakınca, salonun hatırı sayılır kalabalıktaki görgüsüz kısmı, kendi aralarında yüksek sesle konuşarak, arada bir “helal” narası atarak yetenek gösterisinin gürültüye gitmesine neden oldular.
Bu vesile ile mekandan da bahsetmez isem olmaz. Salon yeni yapılmış ve ortadaki direklerin az ve ince olması ile güzel olmuş. Yalnız yeni bir salon yapmak ve ismine VIP eklemek sınıf atlamak için yeterli değildir. Ortamın konforlu olması gerekir. Örneğin sandalyelerin tahta sertliğinde olmaması gerekir. Salonun iyi ısıtılıyor olması gerekir. Garsonların işi bırakıp sanatçı seyretmemesi gerekir. Hele bir de saat onbiri geçtikten sonra sigara içmek serbest olmuyor mu, bu Denizli’de bazı mekanların tarzı olmuş.
Sahi; ne işin var orda diyorsanız, gitmeseydim bu satırları yazamazdım derim.
Bu haber 6001 defa okunmuştur.