Psikolog Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisine göre insan ihtiyaçlar bakımından beş basamaklı bir hayat yaşar. Birinci basamakta “fizyolojik” ihtiyaçlar gelir. Fizyolojik ihtiyaçların gelecek zamanı da kapsayan şekilde güvence atına alınması durumunda “güvenlik” gereksinimi karşılanmış olur. İlk iki aşamayı aşan insan sevmek ve sevilmek, bir yere “ait olmak” ister. Dördüncü basamak kendine güven ve başkalarının nezdinde “saygınlık” görmedir. “Kendini gerçekleştirme” son basamaktır. Buna erdemlilik, yaratıcılık ve kendine özgünlük basamağı da diyebiliriz.
İnsan hayatı bu süreçlerin yaşandığı bir serüven gibidir. Kimimiz daha birinci basamakta kalır, kimimiz sonuna varamadan ömrünü tamamlar, kimimiz de yükseldiği basamaklardan geri düşer. Sağlıklı her insan bu basamakları hızla tamamlamak üzerine bir çaba içindedir. Onu bu yükselişten alıkoyan imkanların kısıtlı olmasıdır. Biz bunlara engeller de diyebiliriz. Karnını doyurmak için işe ihtiyacı olan birinin işsizliği, iş güvencesi tehdidi altında çalışan birinin güvenlik kaygısı, çeşitli nedenlerle sosyal dışlanma, insanın hiyerarşik yükselmesine birer tehdittirler. Yani tekrarlamak gerekirse insanın psikolojik ve sosyal gelişimin önünde engeller vardır.
Peki ya bedensel engelliler. Hayatın zaten bizatihi kendisi engeller ve tehditler ile dolu iken, hareket kabiliyetinin kısıtlı olmasının getirdiği dezavantajlar. Onlar daha başından ihtiyaçlar hiyerarşisinin dışında mı?
Toplumların gelişmişlik seviyelerine paralel olarak engelli vatandaşların önündeki engeller kalkıyor. Bunu içinde yaşadığımız toplumda yaşayarak gördük. Engelli vatandaşların sayısal ve nitelik olarak varlığının farkında olmayan bir toplumduk. Öyle ki engellilerin toplumsal hayatın dışında tutulması, hem toplumun istediği, hem de ailenin içselleştirdiği bir durum idi. Engelli olanların, engelsizlerin hayatını zorlaştırmaması, hayatın akışını yavaşlatmaması istenir ve bu isteğin cevap bulması engellilerin izolasyonu ile sonuçlanır, bu da doğal karşılanırdı.
Bugün bir taraftan engellilere devlet eli ile maddi destek sağlanırken, diğer taraftan özellikle belediyecilik uygulamalarında onların hayatlarını kolaylaştırıcı önlemler alınmakta. Sosyal yardım, işe alma zorunluluğu, vergi indirimi, malulen emeklilik gibi pozitif ayrımcılık sonucu fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarını sağlayıcı tedbirler alınırken, toplum hayatında görünür olma ile birlikte kendini içinde yaşadığı topluma ait hissetme safhası da geçilmiş oluyor. Kişinin içinde yaşadığı toplumda saygınlık görmesi için, önce varlık ortaya koyan bir maharet vasıtası ile kendine olan saygısının oluşması ve pekişmesi gerekir. Bu maharet bir iş olabileceği gibi, sanatsal bir faaliyet de olabilir.
Bu ayın başında, Pamukkale Üniversitesi sergi salonunda gerçekleştirilen fotoğraf sergisi böylesi bir sürecin sonu. Spastik engelli 10 ergenin aldığı fotoğraf kursu ve fotoğraf çekimine yönelik gezileri neticesinde ortaya çıkan fotoğraflardan oluşan bir sergi. Hekimi, eğitmeni, psikoloğu, protokolü, aileleri ve engelli bireyleri ile toplumun hep beraber bir iş yapmasının güzel bir örneği. Böylesi bir faaliyeti gerçekleştiren Denizli Fotoğraf Topluluğu ve proje yöneticisi Oya Topuz’a teşekkürler. Ailelerin ve çocukların gözlerindeki ışıltıyı görmeye değerdi. Sergi ay sonuna kadar açık, görmenizi tavsiye ederim.
Şimdi bir düşünün bakalım ihtiyaçlar hiyerarşisinin hangi basamağındasınız, sonuna ulaşabilmek için hangi sosyal sorumluluğu üstlendiniz. Engelli olmak son basamağa engel midir, engelsiz olmak son basamağa merdiven midir. Gördüm ki toplumun farklı kesimleri farklı bakımlardan birbirine muhtaç.
Bu haber 5083 defa okunmuştur.