Geçen hafta bir gazete haberi okudum. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi bir milyon kitap kapasiteli Türkiye’nin en büyük kütüphanesini yapıyormuş. Mevcut kütüphanelerinin ışıklarını 24 saat açık tutmaya başlamışlar. Rektör Prof Dr Sedat Laçiner’in ifadesi ile, bu Türkiye’de bir ilk imiş. İçim cız etti. Nasıl etmesin? Pamukkale Üniversitesi için hayal ettiğim projeydi bu. Tarih hayal edenleri değil gerçekleştirenleri yazdığına göre, ben kendi derdim ile yanabilirim. Acaba gerçekten benim derdim mi? bakalım;
Öğrencilerimizin çoğu gruplar halinde yurtlarda ve apartlarda kalıyorlar. Bizlerde öğrenci olduk biliriz. Dersler bittikten sonra iki seçeneğiniz vardır. Birincisi kafelerden birine takılmaktır. Kaldığın yere akşam yemeğine gidersen ne ala, çoğu zaman onu da dışarıda halledip yatmaya gidersin. İkinci seçenek doğrudan eve ya da yurda gitmektir, buralarda da öğrenciyi bekleyen grup ortamıdır. Grup dinamikleri seni nereye sürükler ise onu yaparsın. Gruplar genellikle sohbete eğilimlidir. Ders çalışmak hep sonraki iştir. Diyelim ki bir öğrenci bu grup/sürü gidişatının dışına çıkmak istedi. Bu öğrenciye bir mekan lazım. Kafamdaki kütüphane kendisi için bir şey yapmak isteyen öğrencilere hitap eden bir mekandır.
Kitapların bir araya toplandığı mekanlar için üç basamaklı bir tanımım var. Birinci basamağı kitaplık, ikinci basamağı kütüphane, üçüncü basamağı ise sosyokültürel yaşam alanı olarak tanımlarım. Bugün itibari ile Pamukkale Üniversitesi’nin bir kitaplığı var. Sosyal bilimler alanında çalışan öğretim üyeleri başta olmak üzere akademisyenlerin bir kütüphane beklentisi var. Benim kafamda ise bir sosyokültürel yaşam alanı var. Şöyle ki;
Kitapları, süreli yayınları, okuma salonları, internet bağlantıları, yani elektronik kütüphanesi ile bir kütüphane binamız zaten var olacak. Bunlara ilaveten fotoğrafçılık, gezi, dağcılık, satranç vb öğrenci kulüpleri için ayrılmış odalar. Sinema kulübü için bir cep sineması. Sinema solunun tiyatro kulübünün çalışabileceği bir sahnesi. Kütüphane girişinde geniş bir lobi. Lobide buluşma ve dinlenme amaçlı oturma grupları. Açlığı yatıştırmak için bir kantin. Kantinde yanık yağ kokusu üretebilecek hiçbir imalata, tost, piza vb asla müsaade edilmeyecek. Lobinin bir tarafı açık sergi alanı olacak, kurum içi ve kurum dışı sanatçıların eserleri sergilenecek. Şimdi çeşitli sosyal kulüplerin kendi fakülte salonlarında yaptıkları sosyokültürel paneller bu kütüphanenin sinema salonuna taşınacak. Böylece fakülte aktiviteleri tüm üniversite öğrencilerinin ayağına götürülmüş olacak. Girişte kocaman bir takvim panosu. Kütüphane içinde ve dışında ve hatta şehirde ne kadar sosyokültürel aktivite var ise takvimin ilgili boşluğuna afiş ve broşürleri asılacak. Bu takvimin Kütüphane içindeki uygulamaları, bir öğretim üyesi gözetimde, tamamiyle öğrenciler tarafından yönetilecek. Günlük dersleri biten öğrenciyi çeken bir cazibe merkezi oluşturulacak. Ders çıkışı öğrenci bir okuma salonuna kendini kapatamasa bile bir sosyal kulüpte takılacak. Sabah erken kalkma özelliği olanlar soluğu kışın sıcacık, yazın serin kütüphanede alacaklar. Bazı öğrenciler için bu bir yaşam biçimi olacaktır. Anlayacağınız herhangi bir öğrenci herhangi bir zaman diliminde, yani programsız yaşayanlar bile, kütüphaneye uğradığında kendisi için bir şey bulabilecek.
Bina anıtsal bir yapı olacak. Işıkları 24 saat yanacak. İlk defa gören birinin dikkatini çekecek, bu ne binası diye sorma ihtiyacı hissedecek. Halkın ve liselilerin de yararlanabileceği bir şekilde kampus girişine yakın olacak.
Bu alternatifi sunamadığınız zaman, gençliğe Üniversitenin ve yurtların karşısına sıralanmış kafelerden oluşan yaşam biçimini dayatmış oluyorsunuz. Bu kafe ortamına hala uğramadı iseniz, bu hafta vakit ayırın, bir uğrayın. Gördüğünüz/göreceğiniz yaşam biçimine itirazınız olmayabilir, ama alternatifsiz dayatmaya olmalı…
Bu haber 3736 defa okunmuştur.