İnsanların bazıları ney üflüyor, saz çalıyor, belki de piyano. Şarkı/türkü okuyorlar, olmadı bir koronun içinde okuyanlara eşlik ediyorlar. Resim yapanlar var, fotoğraf çekenler, ebru ile uğraşanlar. Bu insanların az olanın içindeki bolluğu gören bir göze/ruha sahip olduklarını gözlüyorum. Ruhları dingin. Eğer fırtına gelirse onu da ellerindeki uğraşlarına yansıtıyorlar.
Bir yeteneğim olsun isterdim. Örneğin, resim yapabilmeyi. İç sıkıntılarımı, gönül kırgınlıklarımı tuvale yansıtırdım. Hüznü sarı ile, bilinmezi siyah ile, belirsizliği mor ile, şiddeti kırmızı ile işlerdim. İllaki sıkıntılı olması gerekmez. Huzuru yeşil ile, mutluluğu pembe ile, aydınlığı beyaz ile çizerdim mesela. Turuncuyu da henüz farkında olmadığım duygularım için yarına saklardım…
Sen, ben çizemiyoruz diye çizilmiyor değil. Her hafta Turan Bahadır Sergi Salonu’nda sanatla ilgilenen biri, bir sergi açıyor. Açılışa bir avuç sanatsever, bir avuç ta eş dost geliyor. Siz hiç Turan Bahadır’a gittiniz mi? Sanatçının gözündeki ışıltının, sizin gidişiniz ile arttığına şahit oldunuz mu?
Sürrealizm, kübizm, enstalasyon kısacası önüne modern sıfatı getirilen sanatı anlam veremiyorsun değil mi? Birkaç kere de anlamadığın işlere vakit ayırsan. Anlamaya çalışsan. Sen anlamak için beyin kıvrımlarını çalıştırırken, belki ruhun dile gelir…
Çağdaş dünya bize somut olanı dayatıyor. Bunun en güzel örneği ruhsal hastalıklara çarenin ilaçlarda aranması. Öyle ki, bir ilaç iyi gelmediğinde tam bir hayal kırıklığı yaşanıyor. Uğraşı terapisi diye bir kavram var, kaçımız haberdarız? Öyle bir düşünce yapısında içindeyiz ki, her şeyin somut bir karşılığı olmalı. Halbuki, ruh dediğimiz olgu elle tutulur ve tarif edilir, yani somut bir kavram değil.
Turan Bahadır’daki bu haftaki serginin sahibi, PAÜ Öğretim Görevlisi Feryal Baykal Orhun idi. Kadınlar günü vesilesi ile kadın konulu bir sergi açtı. “İdeal bir kadın nasıl olmalı” diye sormuş kendi kendine. Sahi, sen bu soruyu hiç sordun mu kendi kendine? Orhun’un kendi kurguladığı fotoğraflarla anlattığına göre; görmeyen, duymayan ve konuşmayan kadın idealmiş. Bu onun düşüncesi, ya da bu toplum içinde yaşayan bir kadın olarak onun gözlemleri veya hissettikleri. Eski bir merdivende tırmanmaya çalışan bir kadını enstalasyon malzemesi yaparak kadının işinin zor olduğunu da anlatmaya çalışmış. Çizdiği resimler ise parçalanmış bir kalbin/ruhun fizyonomiye yansıması gibi. Bir kadının uykunun dışında kalan gününü, 17 saat üzerinden videoart şeklinde sunmuş. İnsanın bir gününü ve bir ömrünü 17 saatin içine ve iç içe geçirmiş. Biraz karışık mı oldu? Zaten sergi de karmaşıktı, tıpkı hayat gibi. Anlayacağınız ruhuyla ve duygusuyla düşünmüş. Aklıyla düşünenler somut olanı araya dursun…
En iyisini üreten bu şehirden bir marka çıksın istiyoruz. Marka çıkarmanın tasarımdan geçtiğini daha yeni fark ettik. Tasarımın sanattan geçtiğinin farkında mıyız? Ben Orhun’un sergisinde tekstil ürünlerine baskı yapılabilecek çizgiler gördüm. Geç kalmadınız, sergi Cuma’ya kadar açık. Turan Bahadır nerede mi dediniz? Belediyenin altında, hiç yoktan iyidir bir salon işte…
Bu haber 3865 defa okunmuştur.