Çocuklarım üniversite sınavında tercihte bulunurken, dolayısı ile meslek tercihinde bulunurken onları yönlendirmeye çalışmadım. Ne istiyorlarsa onu olsunlar istedim. İnsan sevdiği işle meşgul olur ise hiç çalışmak zorunda kalmazmış. Biliyorum ki başarı ve mutluluk farklı kavramlar. Onları mutlu bireyler olarak görmek isterim.
Benim babam ve onun neslinin dünyası bizden çok farklı idi. O nesil imkansızlıkların dayattığı bir yaşantının insanlarıydı. Onlar çocuklarının okuyup, gelir garantili bir iş sahibi olmalarını çok istemişlerdir. Çocuklarının bir mühendis, bir öğretmen, bir doktor olmasını istemişlerdir. Bu istekleri garantili ve itibarlı bir iş sahibi olsunlar, ailelerine de maddi ve manevi katkıları olsun anlamının ötesinde bir istektir. Onlar kafalarının bir köşesindeki sorunun cevabını aramaktadırlar. “Kendinden olan birine imkan verilir ise okuyarak nereye varabilirin” merakı içindedirler. Bu nedenle çocuklar için imkanlar yaratılmaya çalışılır. En azından okuyan çocuk gündelik işten uzak tutulurdu. Çocuk okudukça ve kademeleri bir bir atladıkça ebeveynler bizzat kendileri okuyormuşcasına sevinirler. Örneğin çocuk doktor olur. Baba eğer imkan olsa idi bende olabilirmişim diye düşünür. Kendi zürriyetinden olan biri olabildiğine göre, kendisinin hiçbir eksiği yoktur. Hikaye her zaman başarı ile sonuçlanmaz. Çocuğun başarısızlığı ebeveyn tarafından anlaşılabilir bir durum değildir. Ebeveyn imkansızlık nedeniyle okuyamadıklarını düşündüğünden, imkanlar sağlanan çocuğun okuyamaması anlaşılır bir şey değildir.
Ben, bir kişinin okuyarak, eğitim öğretim kademelerin hakkını vererek, nereye varabileceğini kendi yaşantımda hem gördüm, hem de gösterdim. Yani bu sürecin merakı içinde değilim. Çocuklarımda bunu görmek gibi bir merakım yok. Onların sevdikleri iş ile meşgul olduklarını görmek ve desteklemek bana yetecek.
Geçen hafta bir vesile ile Ankara’ya gittim. Gitmişken ekonomi bakanlığına uğrayıp hemşerimiz Zeybekci’ye bakanlığınız hayırlı olsun dileğinde bulundum. Zeybekci’yi bir toplantıya başkanlık etme başlangıcında buldum. Yüzünde bir tebessüm, kendinde bir güven, ortama bir hakimiyet, duruşunda bir samimiyet gördüm. Bu tabloyu o kadar sevdim ki, kendim bakan olmuşum gibi sevindim. Bir hemşerimiz Türkiye’nin yönetildiği başkentte, Türkiye’nin yönetildiği Bakanlar Kurulu’nda etkin ve yetkin bir üye. Denizli bununla ne kadar gururlansa azdır.
Zeybekci, Denizli İhracatçılar Birliği Başkanlığı, Belediye Başkanlığı, Milletvekilliği ve nihayet Bakanlık derken kesintisiz on yılı aşkın bir süredir hizmet makamında. Yani hep göz önünde ve dil ucunda. Kendisine bakan gözlerin ve konuşan dillerin iyisi var, iyi olmayanı var. Kimisi için ulaşılmaz, kimisi için bizim olan. Her ne olursa olsun, Zeybekci Denizli’ye geldiğinde içimizden/bizden biri, Ankara’da ise Denizli insanı toptan bakan olmuş gibi sevinebileceğimiz biri. Ben de Bakanlıktan ayrılırken kendim olmuşum gibi bir his yaşadım. Temennimiz ve dualarımız o koltukta uzun süre kalması için olmalıdır. Bundan Denizli kazançlı çıkar.