Daha sonra İzmir Buca Lisesi’nde okurken, 1977 yılında, Rahmetli Ecevit’in Buca’daki mitingine katılmıştım. Çok kalabalıktı. Umudumuz Ecevit ve Karaoğlan efsanesi almış başını gidiyor. Gidiyor ama, nispi temsil seçim sisteminin bir sonucu olarak, % 41 ile oy ile 13 eksik milletvekili çıkarmış ve iktidar olamamıştı.
Özal’ın seçim mitinglerinden birine öğrenci olduğum İstanbul’da katılmıştım ama hangisiydi hatırlamıyorum. Erbakan’ın Çınar Meydanı’nda cılız bir kalabalığa hitabını da izlemiştim. Anlayacağınız mitinglere bir taraftar gibi değil, merak ve gözlem saiki ile gittim/giderim. Miting kalabalığının en kenar kısmında on dakika kadar oyalanıp ayrılırım. Kılıçdaroğlu, Bahçeli, Erdoğan mitinglerinde de olduğu gibi… Tüm gelişmeleri ve söylemleri televizyon ekranlarında ve sanal medya ortamında takip edebildiğimiz halde mitinglerin ve miting ortamlarının ayrı bir dili vardır. Bilimsel toplantıların bile, ilgili sayısı ile değil de, katılımcı sayısı ile ölçüldüğü bir dünyamız var bizim.
Cumartesi gün ki Başbakanın mitingine de uğradım ve 10 dakika kadar oyalandım. Denizli’de daha önce yapılan hiçbir mitingde bu kadar kalabalık olduğunu hatırlamıyorum. Başbakanın bundan altı ay önce Çınar Meydanı’nda yaptığı miting, bunun yanında çok cılız kalır. Üstelik o mitinge AK parti teşkilatı çok önem vermiş ve yüzbin kişi toplama iddiası ile ortaya çıkmıştı. İddia büyük olunca bir hayal kırıklığının yaşandığını söylemek de yanlış olmaz. Cumartesi gün ki miting ise beklentilerin ötesinde bir kalabalığa ve coşkuya sahipti. Basından izlediğimiz kadarı ile, diğer illerde yapılanlar da buradakine benzer. Peki ne oldu da bu coşkuda ve katılımda artış oldu. AK parti’ye bir hareketlilik geldi. Bunda hiç kuşkusuz gündemin etkisi var. Başbakan ve hükümet yolsuzlukla suçlanıyor, bununla ilgili iddialar, görüntüler ve ses kayıtları ortaya konuyor. Bunların gerçek olup olmadığının kanıtlanması bir süreç işi, ancak iddiaların hedefindeki kişiler için müşkül bir durum olduğu bir gerçek. Bu müşkül durumu, mitinglerin havasında gördüğümüz üzere bir avantaja çevirme gerçek bir ustalık işi olsa gerek. İddiaların akibetini beklemek yerine, hızla ve coşkuyla pozisyon alan milyonları motive eden bir şeyler olması gerekir diye düşünüyorum. Buna iktidarın gücü, ekonominin istikrarı, iktidarın düşmesi ile birlikte kaosun ortaya çıkma ihtimali gibi nedenleri sıralayabiliriz. Bu düşüncelerle hareket edenlerin bir kısmı için, bu işin karşılığı sandık olabilir. Sandıkta istikrar yönünde oy kullanır geçersiniz. Dedim ya meydanları dolduran kalabalığın ve coşkunun sandığın ötesinde bir anlamı var.
Bu durumu açıklamak için “bu bir öfke ifadesidir” desem. Başbakan kendisi ile uğraşanları hedef gösteriyor ve bu gösterilen hedefe karşı bir öfkenin var olduğu ortaya çıkıyor. Bu durumda bu memleket, bu millet, bu din için yola çıktığını söyleyen hareketin insanları, nasıl olup da diğer insanları öfkelendirdiklerinin hesabını yapmaları gerekmez mi. Üstelik hep gönüllere hitap edildiği söylenirken.