Yılın son Cuma hutbesini dinliyoruz. Şans oyunları ve yılbaşı eğlencelerinin bir Müslümana yakışmayacağını anlatıyor hoca. Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından gönderiliyor cami imamlarına. İmamlara farklı ses tonları ve vurguları ile sadece okumak kalıyor. İslam dininin şans oyunlarına; alkole ve taşkınlık tarzındaki eğlenceye; başka dinlere ait adet, ritüel ve geleneklerin taklit edilmesine açıkça karşı olduğunu, yani günah ve haram saydığını biliyoruz. Ama imamın elindeki hutbenin yazılışında doğrudan ne günah ne de haram kelimesi geçiyor. Sanki cemaat ürkmesin diye yumuşatılmış bir söylem gibi. Halbuki din adına doğru olanı eğip bükmeden söylenmesi gerekir. Söylenir ama “dinde zorlama yoktur” ayeti gereğince kimse günahkar ilan edilmez, günah işliyor diye cezalandırılmaz. Günahın ve sevabın takdiri, yaratan ve dini kuralları koyan Allah’a ait olacaktır. Öyle olmasa idi ahret ve hesap günü inancının ne anlamı olurdu. Bu arada hutbe, “bu yeni başlangıcı vesile kılarak bir muhasebe yapalım” ifadesi ile yeni bir yılın başladığına kayıtsız kalmadığını ortaya koyuyor.
Hutbe medyanın da dikkatini çekiyor ve hutbe haber konusu oluyor. Üstü kapalı ürkek ifadeler nedeniyle konu herkesin din bilgisinin ve anlayışının insafına terk edilmiş oluyor. Böylece Hıristiyanlarca Hz İsa’nın doğum günü olarak kutlanan 25 Aralık Noel gecesi ile yılbaşı gecesi birbirine karıştırılıyor. Yeni yılı sağlık, mutluluk, huzur, barış gibi temennilerle ve umutlarla karşılamak isteyen ve bu geceyi bu temenniler eşliğinde bir araya gelmenin, iletişimde bulunmanın bir vesilesi sayan kahir ekseriyet Noel kutlamakla itham ediliyor. Hoş Noel kutlansa ne olur, dedik ya herkesin kendine…
Yılbaşı yaklaşırken tebliğciler çıkmış Noelin ve yılbaşı kutlamaların doğru olmadığını ifade eden broşürler dağıtmışlar Bu tür misyonerlik faaliyetleri hem Hrıstiyanlıkta hem de Mülümanlıkta her zaman var. Yoksa bu kişilerin diyanet eksik söyledi biz tamamlayalım diye düşündüklerini sanmıyorum. Toplum zaten gergin olduğundan ya da her zaman gergin birkaç kişi var olduğundan olsa gerek, İzmir’de tebliğde bulunan bu kişilere kayıtsız kalınmamış ve tepki gösterilmiş.
Kültürümüzde yılbaşı kutlaması yok derken ne kastedildiğini anlamıyorum. Örneğin İslamiyetin doğduğu Arap coğrafyasında yok diyorlarsa yanılıyorlar. Zira Birleşik Arap Emirlikleri yeni yıla kutlamalarla girdi. Burc El Halife binasında renk ve ışık gösterisi yapıldı. Havai fişekler atıldı. Seksenbin Suudlu kutlama için Bahreyn’e koşmuş. Reina’da öldürülenlerin bir kısmı Arap turist. Yok hayır Türk Kültürü kastediliyorsa, Türkler doğudan batıya uzun bir yürüyüşün milleti olmalarından dolayı yolları üzerindeki her kültürden etkilenmiş her kültürü etkilemişlerdir. Bu etkileşimden gocunmamışlardır.
Yılbaşı gecesi Reina taranıyor ve 39 kişi katlediliyor. Bu vahşetin hiçbir dinde, öğretide ve insanlık değerlerinde yeri yok. Bu elim olay üzerinden, yani sonuç üzerinden yorumlar yapılıyor. Kimi bu sonucu diyanetin hutbesine bağlıyor, kimi tebliğcilere bağlıyor. İktidarın dindar nesil yetiştirme projesine bağlayanlar var. İslam dininin bizatihi kendi öğretisini işaret edenler var. Bu yaklaşımları toptancı ve önyargılı buluyorum. Terör ve terörizmi Müslüman kimliği ile özdeşleştirme çabalarının bu ülkeye faydası olmaz. Diğer taraftan “oh olmuş” türü sosyal medya paylaşanların üzerine gidilecek mi, en azından tedavi amaçlı, doğrusu merak ediyorum.
Bana göre diyanet içinden geçtiğimiz sıkıntılı günleri göz önünde bulundurup ya bu konuya hiç girmeyebilirdi, ya da İslamın emri ne ise eğip bükmeden söylemeli, ardından da günahın bireysel olduğu ve kimsenin kimseyi cezalandırma hakkı olmadığını net bir şekilde ifade etmeli idi. Diyanet ertesi gün eğlence merkezi, pazar ve cami taranması arasında fark yoktur diyerek bu konudaki düşüncesini gecikmeli de olsa olarak net bir şekilde ortaya koyuyor. Diğer taraftan, tebliğciler her zaman olacaktır. Hrıstiyan veya Müslüman fark etmez toplum bunlara karşı toleranslı olmalı. Dinin emirlerini hiçe sayan ve uymayan Müslüman ve gayrimüslümler her zaman olacaktır, kimsenin bu kişileri ve tavırları cezalandırma hakkı yoktur. Bunların hepsini biliyoruz aslında ama ne yazık ki cehalet bilgiyi boğuyor.
Tabii ki işin aslı ve doğrusu Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak isteyen iç dış mihrakların bir oyunu ve eylemleri ile karşı karşıyayız. Bu konuda hiç kimsenin şüphesi yok ve birlik beraberliğimizin kaynağı da bu düşünce. Burada tartışma konusu olan bu mihrakların kaşıdıkları konuları yatıştırma ve düzeltme konusunda ne kadar başarılı olabildiğimiz…
Bu haber 1698 defa okunmuştur.