Geçtiğimiz günlerde Atilla Sezener abimizin, ve Şerif Kutludağ Hoca’nın “Aydın” tarifi yapan yazılarını okuduk. Buna göre “Aydın kişiyi”, kültür ve sanatla ilgili; yetenekleri olan; Atatürkçü; bilimsel; olgulara ülke ve dünya penceresinden bakabilen; hukukun üstünlüğüne inanan; evrensel kültür ile bütünleşmiş; hemen her konuda bilgili; hayat tecrübesi ile dolu; sporun her dalı ile ilgili; inandığını savunan; münevver ve ziyalı biri olarak tanımlaşmışlar. Benim neyim eksik ben de bir tanım yapayım.
Ağalık düzeninin sürdüğü bir köy varmış. Ağa kimseyi aç ve açıkta bırakmazmış. Köylü boğaz tokluğuna razı, ağanın işinde çalışırmış. Köylünün sahip olduğu koyunlar yaz aylarında bir çoban tarafından otlaklara çıkarılır, gündüz otlakta gece ağılda tutularak yaz sonunda köye geri getirilirmiş. Çoban yaz sonu sürüyü köye getirmiş. Ağa ve köylü çobanı karşılamışlar. Ağa çobana hitaben;
“Evladım benim koyunları besili olanlardan ayır, çiftliğe götür, gerisini köylüye sahibi oldukları sayı nispetinde bölüştür.” demiş. Köylü bu taksimata boyun bükerek sesini çıkarmamış. Çoban cevap vermiş;
“Ağam ben koyunların kime ait olduğunu tek tek bilirim, herkese kendi koyununu verelim.“
Ağanın kahyası, ağadan önce söze dalmış. “Ağam size iş verir, aş verir. Teslim ettiğiniz koyunların adetince koyun alacaksınız. Üstelik değer olarak yaz başına göre iki katı ederler, daha ne istersiniz?“
Köyün kasabada okuyan tek genci cevap vermiş. “koyunların ederi arttı ise ağanınki de arttı. Çobanın iaşesi köylüden kesilen iaşelerden karşılandı. Koyunlar doğal otlakta otladılar, ayrıca giderleri olmadı. Bu durumda herkes kendi koyununu alırsa hem köylü hem ağa kazanır.”
O ana kadar kahvede oturan ve ağa ile çoban arasında bir münakaşa olduğunu fark eden grup, konudan bi haber olarak gelir ve çobanın tarafında saf tutarak “Çoban haklı” diye bağırmaya başlamışlar.
Ağanın çiftlik çalışanları, çıkabilecek kavga ihtimaline karşı ağanın yanında saf tutmuşlar. Bu arada ağa çobanı haklı bulmuştur ancak sözünden geri dönmesi mümkün değildir. “Siz düzene karşı mı geliyorsunuz” diyecek olur. Tam bu sırada çoban yine söze girer;
“Ağam koyunları kasabadaki kurbanlık pazarına götürelim. Hangisine alıcı çıkarsa satalım. Parayı ve kalan koyunları sahiplerine paylaştırırız” der. Huzursuzluk istemeyen ağa bu teklifi kabul eder. Çoban kendisini destekleyen grubun satışlardan çobana komisyon verilmesi teklifini kabul etmez.
Kim kimdir;
Kahya hesap kitap bilen ve bir mantık örgüsü olan bir entellektüeldir, ağanın tarafındadır.
Köyün tek okuyan çocuğu; bir entellektüeldir, çobanın tarafındadır.
Kahvedekiler: taraftardırlar, konu önemli değildir, ağaya karşı olmak yeterlidir.
Çiftlik çalışanları: taraftardırlar, gelecekleri ağaya bağlıdır.
Çoban: çoban bir cahildir ama aydındır, işini ve aşını kaybetme riskine karşı doğru bildiği yerdedir.
Bilgi ve kültür bakımından derinliği olan ve bir mantıksal örgüsü olan kişilere entelektüel diyorum. Şu yada bu şekilde entellektüeli ve taraftarı bol bir ülkeyiz. Eksiklik duyduğumuz “Aydın” kimliğine uygun insanlar. Aydın doğrunun yanındadır, doğrusu bazen iktidarla, bazen muhalefet ile örtüşür. Taraftar olmak gibi bir isteği olmadığı gibi, tarafsız kalmak gibi bir kaygısı da yoktur. Batıda el üstünde tutulurlar, çatışmacı toplumlarda ise yalnızdırlar. Yalnız kalmak sürdürülebilir değildir. Anlayacağınız bizde “aydın” yoktur...