Şimdi anaokulunu bitirenler bile cüppe giyiyorlar. Ben ilk cüppe girme fırsatını tıp fakültesinden mezun olurken yakalamıştım, ondan da faydalanamadım. Değişim öğrencisi olarak Almanya’da olduğum için mezuniyet törenine katılamadım. İlk cüppeyi benden iki yıl sonra mezun olan eşimin mezuniyet töreni günü, fotoğraf çekilebilmek için yalandan giydim.
Pamukkale üniversitesine yardımcı doçent olarak atandığımızda bize cüppe giydiren olmadı. Bir gün Cumhurbaşkanı Demirel, tıp fakültesini ziyaret edecek haberi geldi ve tiz elden birer cüppe sahibi olmamız istendi. Anlayacağınız biz cüppeyi giymeden/giydirilmeden önce, sahibi olduk. O sabah bu cüppeyi giydim ve evin bahçesinden arabaya kadar salındım. Komşular takıldı ki, zaten ben de bunu istemiş olmalıyım. Benimle birlikte onlarında gururlandığını hatırlarım.
Gerçek manada ilk defa doçentlik sınavını başardığım gün cüppe giydirildim. Cüppeleri içinde beş jüri üyesi hocadan kıdemli olanı, tebrik eden ve tavsiyelerde bulunan bir konuşmadan sonra cüppeyi giydirdi. O anda artık onlardan biri olduğun hissini yaşarsın. Fotoğraflar çekilir. İşin içinde başarısız olmak ve giyemeden dönmek de vardır. Belki bu nedenle olsa gerek, aileden kimse oralarda bulunmaz. Bazen eş gelir, geçersen sevinci paylaşır, çoğaltır; kalırsan acıyı paylaşır, azaltır.
Bu cüppe giyişlerin en sonuncusu profesörlük için olanıdır. Beş yıllık süreyi doldurmuşsan, çalışmaların yeterli ise, bir de idare seni sakıncasız görmüşse kadro açılır ve beş jüri üyesine giden dosyalara yazılan raporlarla profesör olursun. Üniversitenin rektörü yönetim kurulu kararını okur ve tebrikle profesörlük cüppeni giydirir. Bu merasime en fazlasından eşini çağırırsın.
Bir de akademik atama ve yükselmelerin cüppe giyme töreniyle taltif edilmesi vardır. Bu ya üniversitenin açılış törenlerinde ya da ayrı bir törenle yapılır. Bu törenlerde o yıl atanan ve yükselen akademik personele idareciler, akademisyenler, protokol ve öğrenciler önünde cüppe giydirilir. Bu törenlere ailelerin gelmesi serbesttir ve hatta bilhassa istenir. Bizim kuşağın anne ve babaları için bu törenler çok anlamlıdır. Çeşitli nedenlerle okuyamadıklarından, okumakla bir kişi nerelere gelebilir merakı içindedirler. Biraz da kendilerini çocuklarının yerine koyarlar. İmkan olsa idi kendileri de oraya çıkabilirdi diye düşünürler, kendileri çıkmış gibi de sevinirler. Ben de öyle olacağını düşündüğüm için ailemi üniversitenin açılış ve profesörlük cüppemin giyilme törenine çağırdım. Sene 2001; kız kardeşim anlayacağınız manada türbanlı olduğu için eğitim fakültesinin bahçesine sokulmadı. O zaten buna hazırlıklı olduğu için kapıya bile yanaşmadı. Annem ise köylü kadını, geleneksel örtüsü başında; ama o da kapıdan geri çevrildi. Aynı dünya görüşüne sahip olan babam onları geri dönmek üzere bırakıp yalnız olarak törene geldi. Kadına karşı ayrımcılık istenmiyordu, ama sonuç ortada.
Ailemin duyguları adına çok net şeyler söyleyemem. Ama kin tutmadıklarını zannediyorum. Hatta onlar, kapıya kadar gelmekle bana bir zarar verip vermediklerini düşündüler. Kendi adıma hiç kin tutmadım, gönül koymadım. Başörtüsü yasağının siyasal anlamda yasaklayanlar aleyhine çalışan bir mekanizma olduğunu söyledim durdum. Histeri halinde toplumsal bir akıl tutulmasının yaşandığı yıllardı. Böylesi bir durum cezalandırma değil, tedavi gerektirir diye düşünüyorum. Geçen zamanın ilaç gibi geldiği bile söylenebilir. Başörtülü kızlarımıza tutanak tutanların bazıları eşleri başörtülü olan dindar insanlardı. Ben bu insanlardan en azından bir mahcubiyet beklerdim. Ama onlar şimdi istediklerine cüppe giydirip, istemediklerini bekletiyorlar…
Bunları düşündüm 2013’ün 28 Şubat günü, PAÜ kongre kültür merkezinde, ataması ve yükseltilmesi yapılan 400 akademik personel, bir plaket bir hediye paketi ile onurlandırılırken. Gözüm salonda başörtülü aile aradı. Doğru dürüst aile yoktu, çünkü akademisyenlerden ailelere oturacak yer kalmamıştı. 400 kişiye cüppe giydirilmesi imkansız olduğundan cüppelerini kendileri giyip gelmişti öğretim üyeleri. Bu durumda sahnede kalışları da saniyeler sürdü. Bir bakıma sahnenin esas aktörü olamadılar. Neden 400 kişi birden diye düşünen ve sorgulayanlar oldu. Cevabı basit. Bir önceki rektör zamanında tam iki yıl süre ile akademik atama ve yükseltme yapılmadı, yani insanların en temel özlük hakkı verilmedi. Bunun için birileri vicdan muhasebesi yapıyor mudur acaba? Son iki yılda yapılan atamalar için de hiç tören yapılmadı. Böylece yığılma oldu.
Fotoğrafın bütününe bakıldığına; kurgu ve disiplin açısından tören güzel oldu. Ama kendileri için tören düzenlenen akademisyenlerin gönlüne tek tek inildiğinde böyle olsun istemezlerdi sanırım. Hayatının en önemli günlerinden birinde kim sıradan biri olmak ister ki…
Bu haber 5042 defa okunmuştur.