Üniversiteler eğitim uygulama ve araştırma yapmak üzere vardırlar. Bu sıralamanın en önemli kısmı araştırma gibi görünmekle birlikte üniversitelerin varlık nedeni lisans eğitimidir. Araştırma, üniversite dışı diğer kamu kurumları tarafından da yapılabileceği gibi, örneğin Aselsan, özel sektör kurumları tarafından da, örneğin Vestel, yapılabilir. Bizim üniversitelerde araştırmalar akademik yükselme için yapılır ve akademik dosyası boş olan akademisyen, dosyasını doldurmanın bir yolunu bulur. Eğitim, özellikle de lisans eğitimi üniversitelerin olmazsa olmazıdır. Üniversitelerin içinden öğrencileri çektiğimiz aman geriye hiç kalır. Sadece araştırma yapmak üzere kurulan, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü ve İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü de bu hiçliğe dayanamamış ve zaman içinde öğrenci alarak birer üniversiteye dönüşmüşleridir.
Dikkat edilirse bir üniversitenin fonksiyonları bakımından uygulama/hizmet son sırada yer almaktadır. Uygulama yapmak yani günlük/olağan hizmet vermek üniversitelerin bir amacı değildir. Uygulama/hizmet araştırma ve eğitim faaliyetleri için bir araçtır. Biz bunun en güzel ve somut örneğini üniversite hastanelerinde görürüz. Örneğin Denizli’de üniversite gelmeden önce de özel ve kamu hastaneleri vardı. Üniversite Denizli’ye sağlık hizmet getirmek üzere değil, tıp öğrencisi eğitmek ve ülkenin ihtiyacı olan hekimler mezun etmek üzere kurulmuştur. Türkiye’nin ve dünyanın herhangi bir yerinde sağlık hizmeti verebilecek donanımda hekim yetiştirmek için bir taratan altyapı yatırımları yapılırken, diğer taraftan öğrencilere bu işin nasıl yapılacağı uygulamalı olarak gösterilmesi gerekir. İşin bu kısmını topluma doğru ve açık bir şekilde anlatamadığımız için zaman zaman sıkıntılar yaşamaktayız. Örneğin poliklinikte görülen bir hastaya bakan asistan, hocaya danışacağını söylediğinde, hasta hangi hocaya danışılacağını bir şekilde öğrenip, odamıza gelerek işini kestirmeden gördürme düşüncesi ile derdini anlatmaya çalışmaktadır. Onlara, “sizi ve hastalığınızı asistan bana soracak, ben ona anlatacağım ki oda öğrensin” açıklamasını yapıyoruz ama hepsinin anladığı söylenemez. Ameliyat, hasta yatırma, eğitim viziti, ders, danışma, poliklinik uygulama derken, hizmet alan hastalar eğitimin bir parçası olmaktalar. Eğitim öncelendiği için, erken gelmiş olmak, önce gelmiş olmak, işi olmak gibi hastaya ait kavramların bir önemi olmuyor. Üniversiteler bu hali ile vatandaşın kafasında yarattığı imajdan farklıdır ve toplumun bir adım önündedir, önünde olmalıdır.
Tüm dünyada ve Türkiye’nin her ilinde yapılanma bu şekildedir. Bu nedenledir ki üniversitelerin hizmet alanlarını genişletmek, hizmeti ayağa götürmek, hizmet ile eğitimi ayrıştırmak gibi bir amaçları/kaygıları/pratiği yoktur. Her girişim eğitim ile ilintilendirilir. Bir kişinin öğretim üyeliğini tercih etmesinin arkasında yatan neden de budur. Bu nedenle üniversitelerin hizmeti önceleyen girişimleri sürdürülebilir değildir.
Üniversiteler hali hazırda yapılan işlere talip olmazlar. Talip olunan işler toplumun önünü ve ufkunu aşmak adınadır, rol model niteliğindedir. Eğitim olanaklarını genişletmeye çalışırlar, ancak hizmet olanaklarını öncelemek ve genişletmek gibi bir amaçları yoktur. Hizmet çeşitliliğini artırmak ise farklı bir kavramdır.
Örneğin kalp ameliyatlarını Denizli’ye Pamukkale Üniversitesi getirmiştir. Üniversite bu işin Denizli’de yapılabileceğini Denizlinin insanına göstermiştir. Başlangıçta sadece İzmir’e gidecek yol parası olmayan hastalar Denizli’de ameliyat olmayı kabul etmiştir. Bu işin Denizli’de yapılabildiği görüldüğü andan itibaren özel sektör bu işe soyunmuştur. Zamanla gerek vaka sayıları, gerekse hizmet pratikliği bakımından özel sektör kamunun önüne geçmiştir. Denizli kalp cerrahisi bakımından çevre illere hizmet veren bir merkeze dönüşmüştür. Sonuç olarak üniversite var olan hizmetin dışında yeni bir yol açarak görevini yapmış, girişimci bu rol model üzerinden pozisyon almış, toplamda Vatandaş/Denizli/bölge/ülke kazanmıştır.