Pamukkale Üniversitesi’nde sekiz yıl işletme müdürlüğü yaptım. İlk dört yıl yaratılışımın özelliklerini yansıtarak nasıl doğru biliyorsam o şekilde idarecilik yaptım. Bu halimi şöylece tarif edeyim. Bir yerde bir hata ya da eksiklik varsa, bunu yapan biri vardır. Bu kişi bulunsun, haddi bildirilsin. Bildirilsin ki bir daha yapmasın.
Pratiğini yaptığım işletme müdürlüğünün teorisini merak ettim ve İşletme Bölümü’nde Yönetim Organizasyon üzerine yüksek lisans yapmaya karar verdim. Dört dönemden oluşan eğitim sürecinin ilk döneminde uyum sağlayamadım. Anlatılan derslerin gelişmiş batılı ülkelerde yapılan çalışmalara dayalı olduğu, bizim gibi kurumsallıktan uzak ülkelerde bu teorilerin geçerli olmadığı gibi bir düşünce içinde oldum. Ancak zamanla aldığım derslerden etkilenmeye başladım. Bende bir değişim başladı. Neticede bir insanın kırk yaşından sonra da eğitilebileceğini kendimde yaşayarak gördüm. Bendeki değişime gelince; artık şöyle düşünüyorum;
Bir yerde bir yanlışlık ya da eksiklik varsa, önce bunun sebebi araştırılmalıdır. Belki de sorun işin doğasında ya da şartlarındadır. Yani insandan bağımsız bir neden olabilir. Örneğin imkanlar, ergonomik koşullar gibi. Önce bu sorunun sebebi tespit edilmelidir. Bu konuda en doğru bilgi bizzat o işi yapandan, yani hata yapan kişiden alınır. İşin başındakinin fikri sorulur, çözüm önerisi alınırsa, doğru tespite en yakın bilgi alınış olur. Buna iş görenlerin karar süreçlerine katılması deniyor. Karar süreçlerine katılan çalışan, alınan kararlarda payı olduğu, hatta kararın sahibi olduğu için, alınan karara da sahip çıkıyor. Karar doğrultusunda olumlu sonuçlar alınması için canla başla çalışıyor. İşe, mesaisini fazlası ile koyduğu gibi yüreğini de koyuyor.
Sonuç olarak aldığım eğitim sonucu öğrendim ki, insan bir değerdir ve hangi seviyede olursa olsun bu şekilde algılanmak ister. Bir çalışanı değer olarak gördüğünü o kişiye de göstermenin en kesin yolu, o kişiyi dinlemekten geçer. Sadece dinlemek yetmez dinlediğini belli etmek gerekir.
Eğitim öncesi hepten kötü değildim elbette. Örneğin çalışanların sorunlarını onların çalışma mekanında, yani yerinde ve yüz yüze dinlemeyi tercih ediyordum, ki bu bana sorunları ve kişileri çalışma koşulları ile birlikte değerlendirme fırsatı veriyordu.
Eleştiriler yöneticinin en büyük bilgi kaynağıdır. Toplumlar bilgi ile yönetilir. Eleştiri içinde bilgi barındıran bir iletişim aracıdır. Eleştirileri öfke ile karşılamak iletişim kanallarını kapatmaktır. İletişim kanallarını kapatan yönetici bilgiden mahrum kalır. Bir yöneticinin etrafında duymak istediğini söyleme konusunda mahir insanlar her zaman olacaktır. Bu kişilerin yöneticiye katkısı olmaz. Bu yaklaşımlar yöneticiyi kendi aklı ile baş başa bırakır. Elbette akıl akıldan üstündür, ancak ortak akıl her akıldan üstündür.
Yöneticilerin en büyük zaaflarından biri yetkileridir. Geniş yetkilerle donanmış olmak sorun çözmez. Yöneticilerin en doğru kararları bile çalışanın aklına yatmıyorsa uygulamada kadük kalır. Yöneticilere tavsiyem insanları dinlesinler. Hele alacakları, aldıkları kararlardan doğrudan etkilenecek olan kişileri mutlaka dinlesinler. Yoksa pasif direniş diye bir kavram vardır. Benden söylemesi.
İyi bir yönetici makamını ve yetkisini bilgi sahibi olmak için kullanır, sorunu çalışana çözdürür.
Bu haber 1688 defa okunmuştur.