Kimseyle kavgalı olmayan, öğrenci, öğretim üyesi, personel, herkesin saygı ve sevgi duyduğu güzel insan Prof Dr İsmail Çetişli hocamızı ebediyete uğurladık. Altmış yaş o kadar genç geliyor ki şimdi bana. Bir on yıl geçmeden ben çoktan o yaşı geçmiş olacağım.
Hırsları olmayan biriydi hoca. Bir defaya mahsus idari görev yapmış, titizliği ve iyisi olsun stresi yüzünden mide kanaması geçirince, “aman benden uzak olsun” demişti. Net bir insandı; evet ve hayır cevaplarını verir, arkasında dururdu. Herkesin iyisi olmak ne güzel bir haslettir.
Cumartesi günü görev yapmakta olduğu fakültede bir tören düzenlendi. Bir öğrencisi düşüncelerini dizelere dökmüş. En vurucu cümlesi sevgili hocasından aktardığı “yorgunum çocuklar, yoruldum” oldu. Zaman zaman arkadaşları ile de paylaşırdı. Emekli olmak, kitap özellikle de şiir okumak ve yazmak dileğini. Tabii Cankurtaran mahallesindeki tarlası da olmazsa olmazları arasında olacaktı emeklilik günleri için. Şimdiden oraya kendini alıştırmıştı. Öyle olmasa idi bir kış günü ne işi vardı tarlada. Hoca yalnız başına tarlaya gidiyor ve dönüş yolunda enfarktüs geçirerek hakkın rahmetine kavuşuyor. Daha önce kalp krizi geçirmiş, stent takılmış hastaları tek başına bırakmamak lazım aslında. Hocanın yeğeni elli yaş altında kalp krizinden vefat ettiği için, “fazladan yaşıyoruz” der dururmuş. Son on yılda verdiği eserlere bakınca Hakk’ın iznine mazhar olmuş demek geliyor içimden…
İnsanı yoran rutine indirgenmiş hayat oluyor. Bu yorgunluktan çıkmanın yolunu okumak ve yazmakta bulmuş Hoca. Öğrencilerine de hep yazın çocuklar dermiş. Neden okuyun demediğini öğrencisi “zaten okumamız gerekir” diye açıkladı. Ama ben yazmak için okumak lazım diye düşünüyorum. Kim ki yazar, okuma hevesi oluşur, okuduklarını daha anlamlı kılar. Bu yazıyı yazarken Hoca’nın web sayfasını satır satır okudum. Edebiyat üzerine aylık bir “Çetişli Günleri” düzenlense, aylarca devam edecek kadar malzeme var orada. Hoca sayfasında eserlerine yapılan olumlu ve olumsuz eleştirileri olduğu gibi almış. Sayfa bilim ve edebiyat dünyası için çok güzel bir kaynakça olmuş. Özellikle lisans, yüksek lisans ve doktora seviyesindeki öğrenciler için bulunmaz bir nimet niteliğinde. Hocanın ne kadar dolu bir insan olduğunu bu sayfa çok güzel anlatıyor. Mutlaka göz atmanızı öneririm.
Mesleğini ve içinde bulunduğu bilim dalı olan Türk Dili Ve Edebiyat’ını severdi. Severdi ki, alanında bir çok eserler verdi. Hoca toplamda 15 kitap yazmış ve bunların beş tanesi son üç yıla ait. Bu demek oluyor ki hocamızı en üretken çağında kaybettik. Hocanın kitapları için yazdığı önsüzlerin son paragraflarını okumanızı özellikle tavsiye ederim. Nasıl bir derinlik ile karşı karşıya olduğunuzu anlarsınız. Her önsözün son paragrafındaki farklı ifadeler aynı muhtevanın tamamlayıcısı gibiler.
Hocanın Gülistan Sinanoğlu ile yaptığı söyleşiyi okumanızı tavsiye ederim. Ben bu söyleşiden sadece sanat anlayışını aktaracağım; “Sanat eserini diğer yapılardan ayıran en bariz nitelikler, onun faydaya bağımlı olmaması, orijinallik, teklik, ferdilik, çok anlamlılık ve yeniden yaratılmaya hazır oluşudur.”
Son zamanlarda peygamberimiz üzerine yoğunlaşmıştı. Bunu “Şairin Peygamber Aşkı” ifadesi ile somutlaştırmıştı. Bu başlık altında konferanslar verirdi. Bana da dinlemek bahtiyarlığı nasip olmuştu, ama yeniden dinleyecek bir kaydı var mıdır acaba…
Tez öğrencisi anlatıyor, hoca yeşil rengi severmiş. Tezini yeşil bir kapak içinde teslim etmiş, hocanın hoşuna gider diye. Yeşiller içinde yat hocam. Allah mekanının cennet etsin. Hoca’nın peygamber aşkı ile bitirelim…
“Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl
Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl”