DİNDARLARIN SAYGINLIĞI (29 Haziran 2015)


Açıklama: Benim yaşımdakiler bilir. Ramazanda lokantalar tadilata girerdi. Belki de girmezdi ama açık da olmazlardı. Müşteri azlığından tatile girerdi belki de. Müşteri az olurdu, çünkü ya oruç tutanlar fazla idi, ya da oruç tutmayanlar açıkta yemek yemezdi. Açıkta sigara içilmezdi. Bu duruma sebep kısmen mahalle baskısı olsa da, asıl olan dindarlara saygı kaygısı vardı diye düşünüyorum.
Kategori: HAFTALIK GAZETE YAZILARIM
Eklenme Tarihi: 12.Temmuz.2015
Geçerli Tarih: 29.Mart.2024, 11:17
Site: Prof.Dr.Bülent TOPUZ
URL: http://bulenttopuz.com/yazar.asp?yaziID=339


Benim yaşımdakiler bilir. Ramazanda lokantalar tadilata girerdi. Belki de girmezdi ama açık da olmazlardı. Müşteri azlığından tatile girerdi belki de. Müşteri az olurdu, çünkü ya oruç tutanlar fazla idi, ya da oruç tutmayanlar açıkta yemek yemezdi. Açıkta sigara içilmezdi. Bu duruma sebep kısmen mahalle baskısı olsa da, asıl olan dindarlara saygı kaygısı vardı diye düşünüyorum. Günümüzde böylesi bir hassasiyetin azaldığını gözlemliyorum. Bu olgu üzerinden cevabını aradığım sorular var. Türkiye dindarlaşıyor mu, yoksa sekülerleşiyor mu. Bu konuda yapılan saha araştırmaları dindarlaşmanın artmadığı yönünde. Örneğin TESEV’in araştırmasına göre 2000 yılında % 91 olan oruç tutma oranı, 2004’de % 64’e düşüyor. İşin ilginç yanı bu zaman dilimi İslamcıları iktidarı getiren yılları kapsıyor. Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Hakan Yılmaz’ın 2006-2012 arasını kapsayan anket çalışmasına göre 5 vakit namaz kılanlar yüzde 5,3; Ramazan orucu tutanlar yüzde 7,3; kendini dindar tanımlayanlarsa yüzde 7 azalmış. Kimsenin saha araştırmaları ile ilgilendiği yok. Herkes, yüzeysel gözlemlerine dayalı tespitlerini ve bu tespitleri üzerine kurulu kaygılarını dillendiriyor. Olguya seküler kesimin gözü ile bakacak olursak; Toplumdaki başörtülü sayısı arttı. Bu konuda, üniversitelerde, çalışma hayatında ve hatta mecliste 15 yıl öncesine göre hayal bile edilemeyecek gelişmeler yaşanıyor. Liseler şöyle dursun orta okullara doğru bir trend var. İslamcı kadroların on üç yıllık kesintisiz ve mutlak iktidarını da bu savı desteklemek için kullanabiliriz. Ha keza İslamcı sermayenin yükselişini de. Tüm bu tespitler yüzeysel gözleme dayalı dedik ya. Gelelim benim kişisel gözlemlerime ve tespitlerime. Benim çocukluğum orta ölçekli bir kasabada geçti. Kasabamda ilkokulu bitiren kızlar orta okula gitmezse başlarını örterdi. Ortaokulu bitirenler liseye gitmez ise başını örterdi. İlk başı açıkları kasaba dışına okumaya gidenlerin yaz tatilinde kasabaya dönüşleri ile gördük. Kasabamın o zamanlar beşbine yaklaşan nüfusu bugün ikibinlere inmiş durumda. Bu dönemde ülkenin nüfusu iki katına yakın arttı. Yani kasabamın önemli bir nüfusu şehre göç etti. Göç edenlerin bir kısmı baş örtülerini de birlikte götürdüler. Bu durum başörtüsünü ve muhafazakarlığı görünür hale getirdi, yoksa sayısal olarak artmadı. Aksine açanların sayısı arttı. Bugün kasabamdaki başı açık gençlerin sayısı hayli fazla. Bugün için Türkiye’de görünür İslam üzerinden bir önyargı inşa edildi. Halbuki iman, amel, eğitim, varlık ve daha bi dolu kriter açısından o kadar farklı İslami kesimler var ki, toptancı yaklaşım seküler kesimin en büyük zaafı. Biz gelelim ramazan münasebeti ile dindarlara gösterilen saygının eskisi gibi olmadığı gözlemime. Bu durum Türkiye’nin modernleşme yönündeki tercihi ve gelişiminin kaçınılmaz sonucu olabilir. Yani, yeni neslin duyarsızlığı bu gelişimin sonucu olabilir. İkinci olasılık ise dindarların saygıyı hak etmedikleri düşüncesi olabilir. Eğer böylesi bir düşünce var ise bunun nedenini araştırmak gerekir. Bu kısmı sosyologların işi ve saha araştırması gerekir. Ama ben gözlemsel olarak devam edecek olursam, kafamdaki asıl soruyu sormam gerekir. Dindarlar saygınlık adına bir hassasiyet içinde oldular mı? Olmaları gerekir mi diye düşünebiliriz. Ama eğer ramazanda saygı gördükleri bir dönemin var olduğuna inanıyorsak, olmaları gerekmez mi?