REFAH TOPLUMU OLMAK; VAR OLMAK (22 Aralık 2014)


Açıklama: Tayvan, Kuveyt'in on katı nüfusuna sahip olmasına rağmen kişi başına milli geliri 35 bin dolar ile Kuveyt ile eşit.
Kategori: HAFTALIK GAZETE YAZILARIM
Eklenme Tarihi: 23.Şubat.2015
Geçerli Tarih: 29.Mart.2024, 04:22
Site: Prof.Dr.Bülent TOPUZ
URL: http://bulenttopuz.com/yazar.asp?yaziID=312


Türkiye’de, nüfus kontrolü yolu ile refah toplumu yaratma düşüncesi uzunca bir süre hakim görüş oldu. Cumhurbaşkanımızın nüfus artışını teşvik eden söylemleri ile “nüfus kontrolüne dayalı refah toplumu yaratma düşüncesi” arasında derin bir çelişki var.


Refah toplumu; kişi başına düşen milli gelirin yüksekliği ve buna dayalı tüketim rahatlığı anlamına geliyor. Burada gelirin kaynağı önemli değildir. Yani tarım ve sanayi üretimi sıfır olan Kuveyt, petrol ihraç gelirleri ile bir refah toplumu oluşturabilirken, doğal kaynakları sıfır olan Tayvan da tamamen teknolojik üretime dayalı bir refah devletidir. Nijerya, Kuveyt ile aynı miktarda (80 milyar dolar) petrol ihraç etmesine rağmen 170 milyon nüfusu ile kişi başına gelir 500 dolar. Tayvan, Kuveyt’in on katı nüfusuna sahip olmasına rağmen kişi başına milli geliri 35 bin dolar ile Kuveyt ile eşit.


1990’lı yılların başında Prof Dr Nevzat Yalçıntaş Hoca’nın bir konferansını dinlemiştim. Hocanın, Avrupa’nın refah toplumlarının refaha ulaşma grafiği ile nüfus artışındaki yavaşlama ve duraklama eğrisini birlikte değerlendirdiğini hatırlıyorum. Bu grafiklere göre; istisnasız tüm ülkelerde önce refah sağlanmış, sonra nüfus artışı yavaşlamıştır. Bu durumun basit bir mantığı var. Geliri, eğitimi ve kültür seviyesi artan toplumda geçim standartlarını yükseltme kaygısı ön plana çıkıyor. Çocuğun sorumluluğu bir külfet olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye’deki nüfus kontrol faaliyetlerinin batıda, yani nispeten gelir seviyesi fazla olan bölgelerde başarılı olması nasıl izah edilir. Nüfus kontrol baskısı olmasaydı da batı bölgelerimizin geleceği nokta burası idi diye düşünüyorum.


Eğer nüfus kontrol çabaları batı bölgelerimizde başarılı oldu ve doğuda başarılı olamadı gibi bir durum söz konusu ise, ben de bu durumu ihanet sayarım. Yok hayır, bu düşüncem doğu  ve batı bölgelerimizdeki etnik köken farklılığına izafeten değil. Düşünsenize, toplumun çocuklarına eğitim başta olmak üzere çeşitli imkanlar sağlayabilecek olan kesimi az çocuk sahibi oluyor, imkanı kısıtlı olan diğer kesimi çok çocuk sahibi oluyor. Böylece toplumun yetişmiş insan kalitesinin ortalaması düşüyor.


Refah toplumunda doğum sayısının düşük olmasının en önemli nedeni, doğan çocukların tamamına yakınının yaşayacak olması beklentisidir. Bir toplumda çocuk ölüm sayısı yüksek ise yedekleme kaygısı ağır basar. Nüfus kontrolü için yola çıkanlar, “analar ve çocuklar ölmesin” temelli bir politika izleseler idi, yedekleme kültürü yavaş yavaş silinirdi. Hangi acul durum bizi nüfus kontrolüne mahkum etti bilemiyoruz. Düşünsenize 13 milyon civarında nüfus ile, insan gücüne ihtiyaç duyan ve çok çocuklu ailelere madalya takan bir cumhuriyet için, bu uygulamanın tam tersini yapması için elli yıldan az bir zamanda ne değişmiş olabilir. Şimdi bazı Avrupa ülkelerinde çok çocuk sahibi olma tekrar teşvik ediliyor. Hele bir o günlere gelelim biz de teşvik ederiz ile, o günlere hiç gelmeyelim arasında bir karar vermek gerekiyor.


Nüfus, üretimin ve tüketimin motorudur. Sanayileşme kaygısı olan ülkelerde nüfusa dayalı işgücü talebi ve arzı önemlidir. Üretime dayalı milli gelir artışı ekonominin büyüklüğünü artırır. Büyük ekonomiler şoklara dayanıklı olur, yeni yatırımlar yapabilir, arge bütçeleri oluşturabilir. İçinde yaşadığımız coğrafya bize önce güçlü ol, sonra refah toplumu diyor. Çevremizdeki ülkelerin çoğu kısmi işgal altındadır. Türkiye’nin farkı ve ayrışması büyüklüğündedir.