BASIN BAYRAMINI DA KUTLADIK, SIRADAKİ GELSİN. (29 Temmuz 2013)


Açıklama: Eleştirel düşünce hemen her zaman sakıncalı görülmüş ve ötekileştirilmiştir. Bu ortamın yaratılmasında en büyük kusur geçimini/pozisyonunu yağcılıktan ve rantçılıktan sağlayanlardır. Bu tipler en salih yöneticileri bile yoldan çıkarırlar. Kim bir yönetim/sorumluluk makamına gelse, kısa sürede yaptıklarının tamamının doğru olduğuna inandırılıyor. Bir süre sonra eleştiri kabul etmeyen bir yapı oluşuyor.
Kategori: HAFTALIK GAZETE YAZILARIM
Eklenme Tarihi: 10.Ağustos.2013
Geçerli Tarih: 30.Mart.2024, 00:40
Site: Prof.Dr.Bülent TOPUZ
URL: http://bulenttopuz.com/yazar.asp?yaziID=240


Anneler, Kadınlar, Mimarlar, Çiftçiler, Eczacılar, Öğretmenler günleri; Tıp Bayramı ve nihayet Basın Bayramı gibi yıllardır kutlana gelen ve artık sıradanlaşan günlerde demeç vermeyi sıkıntılı bulmuşumdur. Bazen etkin ve yetkin makam sahiplerinin yerine kendimi koyar; “bugün sen olsan ne derdin” diye sorar ve bu konuda söylenmemiş bir söz kalmadığı kanaatine varırım. İşte bu merak içinde verilen demeçlerin tamamını okuyup bir farklılaşma yakalar mıyım diye bakarım. Bu yıl da kes yapıştır türü olmasa bile “bakalım geçen yıl ne demiştik, evet fena değil, bu minval üzerine gönderelim bir basın bildirisi daha” denildiğini sanıyorum. Gazeteci Erol Kes’in dediği gibi bunları danışmanların vermiş olma ihtimali de yok değil hani. Ama Erol Bey, haksızlık etme, danışmanlar bu işleri yapmayacaklarda, ne yapacaklar? ya da makam sahipleri bu sıradan işlere vakit ayıracaklar da vatandaşa ne zaman vakit ayıracaklar. Dedim ya farklılaşma kırıntıları ararım diye. Madem ki ayrıntılı okuyorum, edindiğim izlenimleri paylaşayım da okuduğuma değsin bari. Şunu rahatlıkla ifade edebilirim ki demeçleri iki başlık altında toplayabiliriz. Birinciler basının anlamı ve önemi üzerinden basın mensuplarına takdir ve teşekkür mesajları; ikinciler basın mensuplarının çektikleri sıkıntılar üzerinden iktidara eleştiri. Ortada gri bir alan yok. Mesela ne gibi derseniz, basının ve mensuplarının kendilerine yönelik doğrudan eleştirileri gibi. Bayram günü bu yakışık almaz diye düşünülüyor herhalde. 14 Mart günü, biz tıp mensupları için, Tıp Bayramı’dır bilirsiniz. Biz bu bayramı haftaya dönüştürüp bir taraftan yazı, çizi, sergi, tiyatro ile bayrama dönüştürmeye çalışırken, diğer taraftan panel vb toplantılarla meslek sorunlarını masaya yatırmaya çalışıyoruz. Bakmayın siz dışarı karşı sağlık politikası eleştirilerine, içeride meslek etiği ve uygulamalar açısından kendimizi, bizi temsil edenleri kıyasıya eleştiriyoruz. Zihin açıcı olması bakımında eleştirel düşünceye devam edelim. Bunun için öncelikle basının varlık nedeni üzerinde hemfikir olmamız gerekiyor. Ben bu aşamada Wikipedi’deki açıklamayı yeterli buluyorum. Bu açıklama; “İnsan, çevresinde ve dünyada olup bitenleri öğrenmek ve öğrendiklerini veya düşündüklerini başkalarına duyurmak ihtiyacındadır. Bu ihtiyacın giderilmesi için girişilen çeşitli teşebbüsler sonunda bugün basın-yayın dediğimiz ve medeni toplumun dördüncü kuvveti saydığımız “basın müessesesi” doğmuştur.” diyor. Demek ki neymiş? İnsanda var olan öğrenmek, düşünmek, duyurmak ihtiyacının karşılanması. Sormak/sorgulamak, eleştirmek, önermek gibi özellikleri “düşünmek fiili” içinde değerlendirmek lazım herhalde. Çünkü düşünmek tek başına bir anlam ifade etmiyor. Düşünceni paylaşabildiğin, ifade edebildiğin takdirde anlam kazanıyor. Bu son hale de düşünce özgürlüğü deniyor. Bu ülkede düşüncelerin rahatça paylaşıldığı bir ortamın yaşandığına ben kendi ömrümde şahit olmadım. Ben yazılarımda gerek iktidarı, gerek muhalefeti, gerekse değişik sosyal grupları ve dahi çalıştığım kurumu konu edindiğimde otosansür uyguladığımı itiraf edeyim. Eleştirel düşünce hemen her zaman sakıncalı görülmüş ve ötekileştirilmiştir. Bu ortamın yaratılmasında en büyük kusur geçimini/pozisyonunu yağcılıktan ve rantçılıktan sağlayanlardır. Bu tipler en salih yöneticileri bile yoldan çıkarırlar. Kim bir yönetim/sorumluluk makamına gelse, kısa sürede yaptıklarının tamamının doğru olduğuna inandırılıyor. Bir süre sonra eleştiri kabul etmeyen bir yapı oluşuyor. İnsanın yaptığı iyi şeyleri paylaşmak istemesi bir ihtiyaç; bu ihtiyacın reklam, broşür, el ilanı ile tanıtımı yapılıyor. Bunlarla yetinilmiyor bilgilendirici haberler yapılıyor. Basın bültenleri yayınlanıyor, basın toplantıları yapılıyor. Demem o ki marifet sahibi marifetini paylaşmak için her yöntemi kullanıyor. Kimse şu konuda başarısız olduk demeyeceğine göre, aksaklıklar ya görmezden geliniyor ya da çözümleri öteleniyor. Böylece kurgulanmış bir dünya inşa ediliyor. Öyle pembe bir tablo çiziliyor ki birisi aksaklığa işaret ettiğinde oyunbozan sıfatı kazanıyor. Gelecek yıl, bu yılın kopyası olan bir bayram istemiyorsak, şimdiden en azından bir panel hazırlığında olmak lazım derim ben…